“Bu çelik aldığı suyu unutmayacak!”

Kaypakkaya mücadelesi nedeniyle tıpkı Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve diğer gençlik önderleri gibi egemenler için korku kaynağı olmuş ve hedef haline gelmiştir.

1960’lı yıllar Türkiye’nin toplumsal mücadele tarihi açısından oldukça önemli bir birikim dönemidir. Dünya çapında yaşanan devrimci yükselişin etkisi bu topraklarda da hissedilmiştir. Yanı sıra, bu süreçte hızlı kapitalistleşmenin yarattığı yıkımla birlikte işçi sınıfı, yoksul köylülük ve gençlik de mücadele sahnesine çıkmıştır.

‘60’lı yılların ortalarından ‘70’li yılların başlarına kadar uzanan bu süreçte sayısız eylem, direniş, grev ve işgal gerçekleşmiştir. Sosyalist fikirlerin geniş kitleleri etkisi altına aldığı bu dönem, aynı zamanda devrimci örgütlerin ortaya çıkma ve şekillenme sürecidir. İbrahim Kaypakkaya da bu dönemde öğrenci gençlik hareketi içinde başladığı mücadelesini sosyalist bir toplum için devrimin ve devrimci örgütün zorunluluğu fikri ile birleştirmiştir. Böylece Türkiye devrimci hareketinin önderleri arasına adını yazdırmıştır.

Sosyalist fikirlerle öğretmen okulunda tanışan Kaypakkaya, döneminin öne çıkan diğer devrimci önderleri gibi örgütlü mücadeleye TİP içinde başlamıştır. Aynı zamanda Çapa Öğretmen Okulu’nda Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer alan Kaypakkaya, yükselen toplumsal mücadeleye yanıt veremeyen TİP’in reformist-parlamentarist çizgisi ile hızla ayrışmıştır. Çünkü yükselen mücadele sosyalist fikirleri, mücadele yol ve yöntemlerini de sınamaktadır. Hızlı gelişim sürecinde Kaypakkaya sadece mücadele kararlılığını pekiştirmemiş, devrimci fikirlerini de mücadelenin ateşi içinde sınamıştır.

Kaypakkaya döneminin devrimci öğrenci hareketinin liderleri arasındaydı. Yoksul köylülüğün ve işçi sınıfının her eyleminde yer aldı. Yoksul köylülerin giriştiği toprak işgallerinin, Demirdöküm, Sungurlar, Derby, Gamak, Singer gibi işçi direnişlerinin parçası oldu. Büyük 15-16 Haziran Direnişi’nde işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesini büyütmek için görevinin başındaydı.

6. Filo eylemleri nedeniyle okuldan atılmasının ardından mücadeleden vazgeçmek bir yana devrimci fikirlere dört elle sarıldı. Henüz yirmili yaşlarda genç bir devrimci olmasına rağmen gezdiği bölgelerin sosyo-ekonomik yapısı üzerine analizler kaleme aldı.Kaypakkaya mücadelesi nedeniyle tıpkı Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve diğer gençlik önderleri gibi egemenler için korku kaynağı olmuş ve hedef haline gelmiştir. Bu korku ile 29 Ocak 1973’te yaralı olarak yakalandığında Diyarbakır’a kadar yürütüldü. İnsanlık dışı ağır işkenceler sonrasında katledildi. Paramparça edilmiş bedeni intihar ettiği söylenerek babasına teslim edildi. O zamanın egemenleri de tıpkı bugünküler gibi alçaklıkta sınır tanımıyorlardı.

Üç ayı aşkın süren işkenceli sorgulara rağmen ser verip sır vermeyen Kaypakkaya, bu topraklarda devrimci kararlılık ve direnişin sembol isimlerinden biri oldu. Hayatını adadığı işçi sınıfı, köylülük ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesinden son nefesine kadar vazgeçmedi.
Sınıf mücadelesinin bu yiğit neferi egemenler tarafından işçi sınıfı ve emekçilere “terörist” olarak anlatılıyor. Eylemlerde flamaları yasaklanıyor. Ölüm yıldönümünde mezarının başında anma yapanlara dava açılıyor. Kitapları toplatılıyor. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, Kaypakkaya sadece yiğitliği ve baş eğmezliği ile değil, toprak işgallerden işçi direnişlerine uzanan kararlı ve militan mücadelesiyle de hepimize örnek olmaya devam ediyor.

Tam da kendisinin ifade ettiği gibi: “Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor. Belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak!”
Evet, bu çelik aldığı suyu unutmayacak!