Çıkış yolu toplumsal mücadeledir!

Çözümün aranacağı, umudun bağlanacağı, işçi ve emekçiler ile toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerinin bakacağı yer, birlikte yükseltilecek bir toplumsal mücadeledir. Saray iktidarına, kapitalist sömürü düzeninin sonuçlarına, içinde bulunulan kriz atmosferine ancak işçi sınıfı önderliğinde verilebilecek bir toplumsal mücadele yanıt olabilir.

Saray rejiminin yaldızları birer birer dökülüyor. AKP gericiliği kendisiyle birlikte ülkeyi bir bütün olarak iflasın eşiğine getirmiş bulunuyor. İflas sadece ekonomik-mali alanda değildir. Bir bütün olarak AKP’nin inşa etmek için çabaladığı düzen iflas etmiştir. Gelinen yer tam anlamıyla bir çürüme halidir.

AKP yıllardır yalan, çarpıtma ve önyargıların kışkırtılmasına dayalı bir gericilik odağı olarak iktidar olmayı başardı. İşçi ve emekçilerin bilinçlerini dumura uğratarak hareket edemez hâle getirdi. Yetmediği yerde baskı ve yasaklarla susturmaya çalıştı. Emperyalistlerden ve işbirlikçi yerli sermayedarlardan sürekli destek gördü. Patron kulüplerinin toplantılarında “grevleri yasaklamak”la övünerek, hayata geçirdiği kölece çalışma ve yaşam koşullarının karşılığını fazlasıyla aldı. Gelinen yer, küçük bir azınlığın elinde toplanmış devasa servet birikime karşın milyonlarca insanın artık en temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamaması halidir. Tablo işçi ve emekçiler için modern köleliktir.

Bugüne “büyük ülke”, “dünya lideri”, “en gelişmiş ülkeler arasına girme” propagandaları eşliğinde gelindi. Yaratılan sanal dünya içinde toplumun geniş kesimleri uyutulmaya, toz pembe hayallerle avutulmaya çalışıldı. Yetmediği yerde yalanın dozu artırıldı. Uzaya gitmekten, uçak yapmaktan, dünyanın bizi kıskandığından bahsedildi. Sağa sola boş efelenmelerle “prestij” yaratılmaya çalışıldı. Yirmi bir yıl boyunca bunların daha niceleri yaşandı.

Evet. saray rejiminin yaldızları dökülüyor. Boş efelenmeler, sağı solu “Eyyy!” diye tehdit etmeler bugün yerini kapı kapı dolaşarak para istemeye bırakmış görünüyor. “Uçacak ekonomi” propagandasının yerini şu ülkeden 50 milyar dolar, bu ülkeden 10 milyar dolar gelecek söylemleri almış bulunuyor. NATO zirvesi vesilesiyle ABD başkanıyla “yakın çalışma” görüşmesi, Avrupalı ülkelerle karşılıklı toplantı yapmaktan duydukları sevinç, içinde bulundukları açmazın derinliğinden kaynaklanıyor. Arap ülkelerine gerçekleştirdikleri turlarda, belli ki ülkenin elinde bulundurduğu kimi işletmeleri, araziler vb. satarak para bulmaya çalışıyorlar. Hatta Trabzonspor’un dahi şeyhlere satılacağı ifade edilebiliyor.

Ülke ekonomisi iflasın eşiğinde. Hazine boşalmış, açlık ücreti ülkenin tamamına dayatılıyor, zamlar sağanak halinde… Ülkenin tüm değerlerini yağmalayan saray rejimi ve kapitalistler faturayı işçi ve emekçilere ödetmeye çalışıyorlar. Yetmiyor sağda solda satılmadık ne varsa Arap şeyhlerine peşkeş çekmek için didiniyorlar. Sadece bugünü değil işçi ve emekçilerin geleceğini de ipotek altına alacak adımları peşi sıra atıyorlar. Ancak saray rejiminin çöküşünü durduramıyorlar. Saldırganlıkları, baskı ve yasakları, söylenen yalanların büyüklüğü bundan.

İşçi sınıf ve emekçiler beklemeci ruh halinden, yalan ve manipülasyona dayalı “çözüm tartışmaları”ndan sıyrılmalı, kendi gücüne güvenerek faturayı ödemeyi reddetmelidir. Bugün değil yarın söylemleri, ülkenin satışı karşılığında geleceği ifade edilen paralarla ekonominin düzeleceği safsataları artık süresini doldurdu. İşçi ve emekçiler bu tür boş sözlere umut bağlayamaz. Harekete geçilemediği, sermaye düzeninin ve iktidarının karşısına işçi sınıfı olarak çıkılamadığı koşullarda çalışma ve yaşam koşullarının daha da ağırlaşacağı bir tablo kaçınılmazdır.

Çözümün aranacağı, umudun bağlanacağı, işçi ve emekçiler ile toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerinin bakacağı yer, birlikte yükseltilecek bir toplumsal mücadeledir. Saray iktidarına, kapitalist sömürü düzeninin sonuçlarına, içinde bulunulan kriz atmosferine ancak işçi sınıfı önderliğinde verilebilecek bir toplumsal mücadele yanıt olabilir.