Çevre sorunu, kapitalizm ve sosyalizm

22 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarının doğaya ve çevreye verdiği zarar kendinden önceki çok az hükümetle karşılaştırılabilir. Rant ve talanda çığır açan AKP yıllar boyunca özellikle kendi yandaşlarını beslemek için en olmadık projelere geçit vermiştir. Bunun sonucu olarak yaşanan çevresel yıkım çok büyük boyutlara ulaşmıştır.

Bununla birlikte, çevresel yıkımın temel nedeninin gözü doymaz siyasal iktidarlar olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Esas sorun siyasal iktidarların tercih ve politikalarından ötedir. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde üretim kâr için yapılır. Kapitalist için önemli olan rakipleri karşısında rekabet gücünü korumak ve artırmak, bunun için de en kısa zamanda en fazla kârı elde etmektir. Daha fazla üretim yapıp daha fazla kâr elde etmenin yolu ise sürekli yeni yatırım alanlarının yaratılmasından geçer. Bunun dışındaki hiçbir faktör kapitalist için belirleyici değildir. Bu yüzden kapitalistlerin çevreye verdiği zarar temelde sistemin işleyişinden gelen zorunluluktan kaynaklanır. Çevresel yıkımın tüm insanlığı tehdit eder boyutlara ulaştığı günümüzde ikide bir bu sorun üzerine yapılan uluslararası toplantıların hiçbir somut çözüm üretememesi bundan dolayıdır.

Üretimin kâr ve sermaye birikimi için yapıldığı kapitalist düzenin alternatifi olan sosyalizmde ise üretim toplumun ihtiyaçlarının karşılanması üzerinden planlanır ve ona göre yapılır. İnsanın en önemli ihtiyacı, doğal çevresiyle uyumlu bir biçimde kendi varlığını tehlikeye atmadan yaşamaktır. Bu da ancak üretim sürecinin daha en baştan ekolojik gerekliliklere uygun ve doğaya zararlı etkileri gözetilerek planlanması ile sağlanabilir.

Sosyalist düzen doğanın tehlikeli şekilde tüketilmesine fren olabilecek, sonu insanlığın da sonu olabilecek bu gidişi durdurabilecek ve hatta geri döndürebilecek tek seçenektir.  İnsanlığın olduğu kadar onun ayrılmaz bir parçası olan doğanın da başka bir kurtuluşu yoktur.

Bunun böyle olması siyasal iktidarların ve kapitalistlerin doğayı azgınca yıkıma uğratan politika ve uygulamalarına karşı mücadele etmeyi anlamsız kılmıyor kuşkusuz. Tam tersine bu yıkım sistemin kendisinden kaynaklandığı ölçüde, onu engellemenin yolu tam da doğanın her parçası için mücadele etmekten, direnmekten geçiyor. Kapitalist sistemi yıkabilecek tek güç olan işçi sınıfı bu yüzden çevrenin ve doğanın korunmasına dönük her eyleme destek vermeli, her direnişi kendi mücadelesinin bir parçası saymalıdır.