Tarihin akışını değiştiren savaş

Stalingrad’da savunulan sadece bir kent ya da bir ülke değil, emperyalist kapitalizme karşı insanlığın eşit ve özgür geleceğini simgeleyen sosyalizmdi. Uğruna büyük bedeller ödenen sosyalizmin anayurdu faşizme öyle kolayından teslim edilemezdi ve edilmedi. Bir milyonu aşkın Kızıl Ordu askeri ile onbinlerce Stalingrad’lı göğüs göğüse çarpışmalarla sosyalist anavatanı savundu.

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin en kanlı savaşı olarak tarihteki yerini alırken, Stalingrad Savunması bu yıkım savaşının en kanlı çarpışması oldu.

Hitler faşizmi 1929 bunalımının ardından insanlığın üzerine bir karabasan gibi çökmüştü. Emperyalist kapitalizmin en çirkin ve barbar yüzü tüm insanlığı tehdit ediyordu. 1941 yılında Alman orduları Sovyetler Birliği’ne saldırdı. Diğer Batılı emperyalistler de sosyalizmin bu ilk devletinin savaşın yıkıntıları altında kalacağı beklentisi içindeydiler.

1941 Haziran’ında Sovyetler Birliği’ne yönelik bir işgal harekâtını başlatan Hitler, Stalingrad’ı ele geçirerek Moskova’nın Güney Rusya ile bağlantısını kesmeyi ve böylece Kafkaslar’daki petrol yataklarına erişimde çok önemli bir noktayı ele geçirmeyi hedefliyordu. Stalin’in adını taşıyan bu kenti ele geçirmek Hitler için ayrıca büyük bir propaganda değeri taşıyordu.

Ama Hitler’in Nazizmi dünyaya egemen kılmada önemli bir eşik saydığı bu hedefine ulaşması mümkün olmadı. Gözü dönmüş saldırganlığına karşı Kızıl Ordu ve Sovyet halkı 23 Ağustos 1942’de başlayan ve 2 Şubat 1943’e kadar süren destansı bir direnişle Stalingrad’ı savundu. Savaşın sonunda Nazi orduları İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini etkileyecek bir yenilgi aldılar. Nazileri püskürten Kızıl Ordu, Hitler’in faşist sürülerini Berlin’e kadar kovaladı ve Berlin’de kızıl bayrağı göndere çekti.

Altı aya yakın süren Stalingrad Savunması sadece askeri bir zafer değildi. Nazi kuşatmasına karşı şehri terk etmeyen halk ile birlikte Kızıl Ordu faşizm belasına karşı insanlığın nasıl savunulacağının dersini verdi. Stalingrad’da savunulan sadece bir kent ya da bir ülke değil, emperyalist kapitalizme karşı insanlığın eşit ve özgür geleceğini simgeleyen sosyalizmdi. Uğruna büyük bedeller ödenen sosyalizmin anayurdu faşizme öyle kolayından teslim edilemezdi ve edilmedi. Bir milyonu aşkın Kızıl Ordu askeri ile onbinlerce Stalingrad’lı göğüs göğüse çarpışmalarla sosyalist anavatanı savundu. Hitler’in faşist sürüleri Volga’dan öteye geçmeyi başaramadı.

Stalingrad Savunması Sovyet halklarının kendi iktidarlarıyla nasıl bütünleştiklerinin ve sosyalist anavatanları için neler yapabileceklerinin de göstergesi oldu. Bir milyonu aşkın insanın göğüs göğüse çarpışmalarla sergilediği destansı direnişin başka bir açıklaması olamazdı. İnsanları toplama kamplarında diri diri yakan bir vahşete karşı neyi savunduğunu ve neyi kaybedeceğini çok iyi kavrayan ve kendi davasının haklılığına derinden inanan bir halk ancak böyle direnebilirdi.

Nazi Almanyası’nın iki büyük ordusunun yok olmasına neden olan bu savaşla birlikte Hitler savaşın başından beri elinde tuttuğu lojistik ve moral üstünlüğü kaybetti. Kızıl Ordu ve Sovyet halkı sosyalist anavatanı savunmakla kalmadı, Hitler faşizmini tarihin çöplüğüne gönderecek mücadelenin de önemli bir eşiğini inşa etti. 

Bugün milliyetçilik ve faşizm tüm dünyada yeniden yükselirken, Stalingrad destanı işçi sınıfı ve ezilen halkların elinde bir meşale olarak yanmaya devam ediyor.