150 bin metal işçisini kapsayan MESS ile yetkili sendikalar arasındaki toplu iş sözleşmesi sürecindeyiz. Bu sürece ilişkin olarak Metal İşçileri Birliği temsilcisi ile gerçekleştirdiğimiz röportajı yayınlıyoruz…
Sözleşme süreçlerini nasıl ele almak gerekir?
Toplu iş sözleşmesi işçi sınıfının zorlu mücadelelerle kazandığı bir haktır. İşçilerin ortak talepleri için toplu bir şekilde iradelerini ortaya koydukları, sınıf mücadelesi açısından önemli süreçleridir. Emeğin korunması mücadelesinde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak gelinen yerde sınıf mücadelesi yalnızca sözleşme süreçlerinden ibaretmiş algısı yaratılmaktadır. Maalesef işçiler de çoğu zaman sınıf mücadelesini sözleşme süreçlerinden ibaret görmektedir. Öncelikle bu bakıştan çıkılabilmelidir. Sözleşme süreçleri elbette önemlidir ancak sınıf mücadelesi onlardan ibaret değildir. Taleplerimizi, özlemlerimizi her dönem mücadelenin konusu yapabilmeli, sözleşmeyi bekleyin diyenlere karşı tavrımızı ortaya koyabilmeliyiz.
Meselenin bir diğer yanı da sözleşme süreçlerinin yalnızca ücret talebine sıkıştırılmasıdır. MESS ile gerçekleştirilen sözleşmelerde ise son yıllarda sadece ilk altı aylık zamlara sıkıştırılmaktadır.
İnsanca yaşamaya yeten ücret talebi çok önemli olsa da sözleşme süreçleri çalışma koşullarından çalışma saatlerine, sendikal haklara kadar bir dizi konuyu da içermektedir. Ancak bunlar mücadelenin konusu haline getirilmemekte, sözleşme kapsamında çoğu zaman gündeme bile gelmemektedir.
Sözleşme süreçleri yasal bir cendereye alınmaktadır. Grev hakkının kullanılmasının önündeki yasal engeller, prosedürler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda önümüze sürülmektedir. Zaten güdük olan grev hakkımız AKP iktidarı döneminde toptan rafa kaldırılmak istenmektedir. Grev yapılan yerlere müdahale etmekle, kendi dönemlerinde grevleri ortadan kaldırmakla övünen Erdoğan, yeminli bir işçi ve örgütlenme düşmanı olduğunu her seferinde ortaya koymaktadır.
Sözleşme süreçlerini bütünlüğü ve siyasal özüyle ele almak çok önemlidir. Ne sınıf mücadelesi ne de sözleşme süreçleri bizlere sunulan sınırlardan ibarettir. İşçi sınıfı en temel insani haklarına bile dişe diş bir mücadele ile sahip çıkabilir, en ufak bir kazanım bile ancak böyle elde edilebilir.
Bu yıl hangi koşullarda sözleşme sürecine girdik?
İşçi sınıfı için alım gücünün düştüğü, servet-sefalet uçurumunun derinleştiği, krizin faturasının farklı yollarla bizlere kesilmeye çalışıldığı, kazanılmış haklarımıza göz dikildiği bir süreçten geçiyoruz. Sermaye devletinin Mehmet Şimşek’le birlikte uluslararası sermayenin ve piyasaların ihtiyaçlarını gözeten, sermayeyi koruyan-kollayan, bütün yükün işçi sınıfının sırtına yüklendiği bir dönem içindeyiz. Sermaye büyüyor. Büyüme rakamları açıklanıyor. Ancak bu büyümeden işçi sınıfının payına sefalet düşüyor. Bu sefalet, hayat pahalılığı ve vergi yüküyle katmerleniyor.
Bu tablonun bir diğer yanını da grev yasakları, işçi direnişlerine, hak alma mücadelesine yönelik baskı politikaları, işten atma saldırıları oluşturuyor. Öte yandan toplumun dikey olarak bölündüğü, kutuplaştırıldığı bir gericilik dönemi içindeyiz. Bu ne anlama geliyor? İşçi sınıfının bir sınıf olarak hareket etmesini engelleyen, onu bölen, kutuplaştıran politikaların tırmanması anlamına geliyor.
İşçi sınıfının örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve sendikal bürokrasinin sermayenin ajanı olarak oynadığı rol de bunları tamamlıyor.
Böylesi bir dönemde sözleşme süreci, işçi sınıfının emeği, hakları, özgürlüğü ve geleceği için harekete geçtiği, mücadeleye atıldığı bir sürece dönüşebilirse, toplumda biriken potansiyeli de harekete geçirebilecek bir güç ortaya çıkabilecektir. Metal işçilerinin bilinç ve örgütlülük düzeyindeki zayıflıklar giderilebildiği ölçüde kazanım gelecektir. Bu kazanımı sadece maddi kazanım olarak değil, sınıfın mücadele dinamiğinin gelişmesi olarak düşünmek gerekir. Bu başarılabilirse, kazanan yalnız metal işçisi değil tüm işçi sınıfı olacaktır.
Metal işçilerinin talepleri neler olmalı?
Az önce sözleşme sürecini nasıl ele almamız gerektiğini ve hangi koşullarda bu sürecine girdiğimizi anlatırken, taleplerimizin neler olması gerektiği de ortaya çıkmış oldu. Öncelikle “İnsanca yaşamaya yeten ücret!” talebimizin arkasında durmamız gerekmektedir. Temmuz 2023 için açlık sınırı 11.500 lira, yoksulluk sınırı da 40 bine dayanmış durumdadır. MESS kapsamındaki fabrikalarda ortalama ücret asgari ücret düzeyindedir. On yıla kadar kıdeme sahip işçilerin ücreti asgari ücretin biraz üstündedir. Kâr rekorları kıran fabrikalarda çalışan işçiler yoksulluk sınırının yakınında bile değildir. Bugün yüzde 200’lük bir zam alınsa dahi, Temmuz 2023 rakamlarıyla yoksulluk sınırının altında kalmaktadır.
Sözleşmede talep edilecek zamma bu gerçek esas alınarak bakılmalıdır. Sendikal bürokrasi “gerçekçi olmak lazım” demektedir? Bizce de gerçekçi olunmalıdır. Sermayenin rekorlar kırdığı gerçeğinin karşısında metal işçilerinin sefaletinin gerçeği durmaktadır. Mesele hangi gerçeği kendimize kılavuz edineceğimizdir. Birleşik Metal-İş masaya yüzde140,5’lik zam talebi ile oturmaktadır. Bu rakamın tamamı alınsa dahi işçi sınıfının ihtiyaçlarına yanıt üretmeyecektir. Bu böyle bilinmelidir.
Meselenin bir diğer yanı, ocak ayında olduğu gibi bugün de işçilerin ek zam talebi oldu-bittiye getirilerek göz ardı edilmektedir. Herkes hatırlayacaktır. Ocak ayında asgari ücrete gelen zamla beraber metal işçilerinin ücretleri asgari ücretin altında kaldı. İşçilerin ek zam talebi karşısında sendikal bürokrasi ve MESS adım atmak zorunda kaldı. Ancak attıkları adım göz boyamaktan başka bir şey değildi. Ek zam dedikleri asgari ücretin altında kalan işçilerin ücretlerinin asgari ücrete çekilmesi ve Mart ayında alınacak olan enflasyon farkının iki ay önceden maaşlara yansıtılmasıydı. Şimdi de 1 Eylül’den itibaren yüzde 30 zam yapılmasını, sözleşme imzalandığında mahsuplaşılmasını istiyor. Bunu da ek zam olarak yutturmaya çalışıyorlar. Metal işçileri bu oyuna gelmeyecektir.
Türk Metal ise 30 Ağustos’ta açıkladığı rakamlar ile metal işçisinin taleplerini görmezden geldiğini bir kez daha göstermiştir.
İlk altı aylık zam ücret tartışmasının önemli bir parçasını oluştursa da, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylık dönemlerde TÜİK’in uyduruk enflasyon rakamlarına bağımlı sözde zamlar ile metal işçilerinin maaşları gün geçtikçe erimektedir. Sözleşme kapsamında enflasyon rakamlarının esas alınacağı her yerde TÜİK’in değil gerçek enflasyon rakamları esas alınmalıdır. Bu noktada çalışma yürüten ENAG gibi kuruluşlara başvurulabileceği gibi, temel tüketim maddeleri esas alınarak da bu hesaplamalar yapılabilir. Ancak bu şekilde ücretlerimiz korunabilir, kayıpların önüne geçilebilir.
Yıllar içinde asgari ücrete ve genel ücretlere yapılan zamlara oranla vergi dilimlerinde çok daha düşük artışlar oldu. Bu vesileyle vergi dilimleri ile işçi sınıfı büyük bir vergi yükünün altına girmektedir. Sözde asgari ücretten vergi alınmıyor algısı yaratılsa da işçi sınıfı kapitalistlerden çok daha fazla vergi vermektedir. Bu tartışmasız bir gerçektir. Yılın ilk aylarında yüzde 15 olan vergi oranı hızla artmakta, yıl sonu gelmeden yüzde 27’lere çıkmaktadır. Eriyen ücretlerimizden bir de iki katı vergi kesilmeye başlanmaktadır. Bu noktada vergi oranının sabitlenmesi, yoksulluk sınırına kadar vergi alınmaması, sözleşmenin brütten değil netten imzalanması talepleri önemlidir.
Çalışma saatlerinin kısaltılması, sözleşmeli-taşeron çalışmanın yasaklanması, sendikal eğitimlerin mesai saatleri içinde fabrikada yapılması gibi talepler de bizim için önemli bir yerde durmaktadır. Mesele sadece ücret meselesi de değildir. İnsanca yaşam ve çalışma koşulları mücadelesi kapsamında emeğimize sahip çıkmamız gerekmektedir.
Metal işçileri nelere dikkat etmeli?
Ortak taleplerin arkasında sonuna kadar durmak, kenetlenmek çok önemlidir. Bunu yapabilmek, kazanana kadar grev iradesini koruyabilmekten geçer. Üretimden gelen gücümüzü bütün engellemelere, yasaklara, baskılara, tehditlere karşı kullanmaktan geçer. Grev silahımıza sahip çıkacağız. Bunu yapmazsak bu savaşı kaybederiz. Bu savaşı kazanmak istiyorsak birliğimizi kuracağız, taban örgütlenmelerine yaslanacağız. Sendikalarımıza hâkim bürokratik işleyiş maalesef ki metal işçilerine de tesir etmiş durumdadır. Mücadeleyi temsilcilere, yöneticilere bırakmak, istenilen olmadığında istifa ederiz demek edilgen bir tutumdur. Metal işçileri inisiyatif almak zorundadır. Metal işçileri sözleşme masasında olmak zorundadır.
Bunu nasıl mı başaracağız? Fabrikalarımızda, bölümlerimizde ekipler, komiteler kuracağız. Fabrikalar arası iletişimi sağlayacağız. Her şeyin başı örgütlenmedir. Sözleşme sürecinde ne kazanacağımızı belirleyecek olan örgütlülük düzeyimiz olacaktır. Lafı dolandırmaya gerek yok. Kendi örgütlerimize sahip değilsek, MESS’e de sendikal bürokrasiye de iktidarın yasaklarına da boyun eğeriz.
İkinci olarak, bizlere sınırlar çekerek mücadelemizin engellenmesine karşı fiili meşru mücadeleye yaslanacağız. Gücümüzü haklılığımızdan alacağız. Kim ne derse desin, biz adım atarsak, kararlı durursak kabul etmek zorunda kalacaklardır. Bu noktada sendikal bürokrasiye karşı uyanık olacağız.
Sözleşme görüşmelerini şeffaf bir şekilde yapılabilmesi için canlı yayınlanması önemlidir. Bizler adına nasıl bir pazarlık içinde olunduğunu görmek hepimizin hakkıdır.
Söz-yetki-karar hakkımıza sahip çıkacağız. Bize sorulmadan, işçinin onayı olmadan sözleşmeyi imzalamalarına izin vermeyeceğiz. İmzalansa bile her şey bitmiş demek değildir. Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez. Bunu herkes böyle bilmelidir.
Son olarak şunu söylemek gerekir ki, Metal Fırtına’nın derslerini bilince çıkartmak önemli bir yerde durmaktadır. Metal Fırtına bir yanıyla metal işçilerinin neleri başarabileceğini ortaya koyarken diğer yanıyla da bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştirmesinin ne kadar önemli ve belirleyici olduğunu göstermiştir. Bu sözleşme sürecinde Metal Fırtına ruhuna ihtiyacımız olduğu ama onun dersleriyle de onu aşmamız gerektiği açıktır.
Metal İşçileri Birliği olarak biz bu sürecin içindeyiz, bir parçasıyız, bir tarafız. Bu artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Metal işçileri bu düzene mahkûm değildir. Onu değiştirecek güce sahiptir. Mesele bu gücün açığa çıkartılmasıdır. Sözleşme sürecini bu bakışla ele almak ertelenemez sorumluluğumuzdur.