Şili’de faşist darbenin 50. yılı

Şili deneyimi, kitlelerin gücüne güven yerine düzen içi manevraları esas almanın çıkmaz bir yol olduğunu darbenin 50. yılında yeniden hatırlatıyor.

Bundan 50 yıl önce Şili’de gerçekleştirilen askeri darbe, öncesinde ve sonrasında yaşanılanlar işçi ve emekçilerin mücadelesi için derslerle doludur.

Şili’de sınıf mücadelesi 1930’lu yıllardan itibaren belirgin bir hal almıştır. Gelişen işçi hareketinin etkisi ve sefalet içinde yaşayan köylülerin desteği ile sol partiler bu yıllardan itibaren önemli bir güç haline gelirler. Bu gelişim süreci 4 Eylül 1970’de gerçekleşen seçimlerden Unidad Popular (Halk Birliği) ittifakının zaferle çıkmasıyla başka bir aşamaya ulaşır. Gelişen işçi ve emekçi hareketinin ürünü olan bu zafer, Şili’deki sınıf mücadelesini şiddetlendirmiş başkan seçilen Allende’nin uyguladığı politikalar hem Şili burjuvazisinin hem de Latin Amerika’yı arka bahçesi olarak gören ABD’nin hışmını üzerine çekmiştir.

Allende bakır madenciliği gibi kilit endüstrilerin kamulaştırılmasını başlattı. Yoksul köylülüğün taleplerini karşılamaya çalıştı. Hükümetin kamulaştırmaya yönelik tedbirlerine verilen kitlesel destek devasa boyutlardaydı. Binlerce fabrika ve köylü komitesi ülke çapında örgütleniyor, hükümeti ülkenin toplumsal dönüşümünde daha hızlı ilerlemeye çağırıyordu.

Şili burjuvazisi ve ABD emperyalizmi, Şili kapitalizmini tehdit eden bu gelişmeler karşısında paniğe kapılmış durumdaydı. Bütün gerici güçler harekete geçtiler. Suikastlar, darbe girişimleri, sabotajlar ile işçi sınıfı ve köylülüğün eylemlerini baltalamaya, halkın taleplerini yerine getirmeye çalışan hükümeti sıkıştırmaya çalıştılar. Şili burjuvazisi CIA desteği ile bir dizi provokasyona girişti. Bu sırada burjuvazinın hizmetindeki medya “terör eylemleri”nin son bulması için “halkın silahsızlandırılması” kampanyası başlattı. Oysa terör eylemlerini gerçekleştiren çeteler bizzat burjuvazi ve CIA tarafından finanse ediliyordu. Bu kampanyayla amaçlanan, halkın silahsızlandırılması ve Allende hükümetine karşı yapılması planlanan darbeye karşı hareketsiz kılınmasıydı. Allende hükümeti baskılara boyun eğdi. Yüzlerce öncü işçi tutuklandı, bazı fabrika komiteleri ve işçi örgütleri dağıtıldı.

İşçi sınıfı ve onun taban örgütü olan fabrika komiteleri, ilgili yasanın derhal iptal edilmesini ve halkın CIA’nın ve burjuvazinin saldırılarına karşı silahlandırılmasını talep ediyordu. Allende hükümeti ise bu talepleri görmezden gelerek burjuvaziyi cesaretlendirecek adımlar attı. Buna rağmen 29 Haziran 1973’te ordu içerisinden bir grup darbe girişimde bulunduğunda, onbinlerce işçi greve çıktı, fabrikalar işgal edildi. Başkanlık Sarayı ve diğer hükümet binaları işçiler tarafından korumaya alındı. Allende işçilere işe geri dönmeleri çağrısında bulundu. Hükümet işgal edilen fabrikaları zorla geri aldı. Dahası ilerleyen zamanlarda yeni bir darbe gerçekleştirecek olan Pinochet ve diğer generaller kabineye dahil edildi.

“Biz bir adama değil bir programa oy verdik” diyen “Sanayi Kayışları” adlı işçi örgütünün bir bildirisinde ifade ettiği gibi, Şili kaçınılmaz bir yol ayrımına giriyordu. Ya işçi iktidarı ya askeri faşist diktatörlük! Aynı örgüt yazdıkları bir mektupla Allende’ye şöyle sesleniyordu:

“Unutmayın yoldaş, eğer size hâlâ duyduğumuz saygı ve güvenle Halk Birliği programını uygulamazsanız, eğer kitlelere güvenmezseniz, insan ve yönetici olarak sahip olduğunuz tek gerçek desteği kaybedeceksiniz. Mesuliyetiniz sadece ülkeyi iç savaşa sürüklemek olmayacak. O, halihazırda yaşanıyor zaten. Latin Amerika’nın en örgütlü ve bilinçli işçi sınıfının, soğukkanlı bir şekilde planlanmış bir katliama kurban gitmesinden de sorumlu olacaksınız. Yoldaş Başkan, bu acil çağrıyı yapıyoruz, çünkü bunun Şili ve Latin Amerika işçi sınıfının binlerce neferinin öldürülmesinden kaçınmak için son şans olduğuna inanıyoruz.”  (Şili’de yayınlanan El Ciudadano gazetesi, aktaran Evrensel)

İşçilerin uyarılarının ne kadar yerinde olduğu sonrasında yaşananlarla ortaya çıktı.

11 Eylül 1973’te General Pinochet dünya tarihinin en kanlı darbelerinden birini gerçekleştirdi. Halka açık bir direniş çağrısı yapmayan Allende darbecilere karşı elinde silahı ile direnirken öldürüldü.

Uzun bir faşist diktatörlük döneminin başlangıcı olan kanlı darbe, işçi ve köylülerin örgütlenmelerini dağıttı. Tüm sol, sosyalist, komünist örgüt ve partileri yasakladı. Üç binden fazla kişi göz altında kaybedildi. On binlerce insan işkence gördü ve 130 bin kişi tutsak edildi. Yüz binlerce Şilili sürgün yaşamına mahkûm edildi. Toplama kampları kuruldu.

Darbenin hemen ardından Şili halkının mücadele ile kazandığı tüm kazanımlar ortadan kaldırıldı. “Fridman modeli” olarak adlandırılan ekonomik saldırı programı hayata geçirildi. Başta bakır endüstrisi gibi kritik sektörler olmak üzere yoğun bir özeleştirme programı uygulandı. Allende döneminde kamulaştırılmış araziler zengin toprak sahiplerine iade edildi. Emeklilik, sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım, su vb. kamu hizmetleri de özeleştirildi. Darbe sonrası uygulanan ekonomik program 12 Eylül sonrası Türkiye’si de dahil olmak üzere birçok ülkeye ihraç edildi. Şili ekonomik şiddetin ancak siyasal şiddetle birlikte uygulanabileceği tezleri için bir laboratuvar işlevi gördü.

Şili deneyimi, kitlelerin gücüne güven yerine düzen içi manevraları esas almanın çıkmaz bir yol olduğunu darbenin 50. yılında yeniden hatırlatıyor.