“Rus işçi sınıfı kısa bir zaman içinde Bolşeviklerin yükselttiği “Tüm iktidar Sovyetlere!” sloganı etrafında birleşmeye başladılar. Haziran ve temmuzda gerçekleşen gösterilerde Sovyetlerden iktidarı almasını istediler. 25 Ekim’de Kışlık Saray kuşatıldı ve 26 Ekim günü ele geçirildi. İktidar artık işçi sınıfının elindeydi.”
Ekim Devrimi’nin 106. yıldönümündeyiz. Ekim Devrimi ezilenlerin ve sömürülenlerin kurtuluş umutlarını görülmemiş ölçüde büyütmekle kalmayan, bunu bizzat açtığı çığır içinde somutlayan büyük bir tarihsel olaydır ve bugün hâlâ bize yol göstermektedir.
Avrupa gericiliğinin kalesinden devrimci eylemin öncülüğüne
Çarlık Rusya’sı Avrupa gericiliğinin kalesi ve halklar hapishanesi olarak nitelendirildi yüzyıllar boyunca.
Gelişen kapitalizm ve gerçekleşen devrimler Avrupa’da burjuvaziyi iktidara taşırken Rusya’da kapitalizm sancılı bir yoldan gelişti. 1890’ların ortasından itibaren işçi hareketi kendini yaygın grev dalgasıyla ortaya koymaya başladı. Avrupa gericiliğinin kalesi 1900’lı yılların başına gelindiğinde artık devrimci eylemlere sahne olan bir coğrafyaya dönüşmüştü.
Lenin ve Bolşevikler
Büyüyüp gelişen işçi sınıfı mücadelesi parçalı ve dağınık bir yapıya sahipti. İşçi hareketini birleştirmek ancak bu görevi yerine getirecek bir devrimci partinin inşası ile mümkündü. Rusya’da uzun yıllar boyunca bireysel eylemi kitle mücadelesinin yerine ikame eden anlayışlar etkindi. Kapitalizm ve buna bağlı olarak işçi sınıfının gelişimiyle bu akımlar güç kaybetti. İşçi sınıfının kitlesel mücadelesini esas alan Marksist görüşlerin yaygınlaşmasıyla birçok Marksist örgüt kuruldu. Ancak bunlar da tıpkı Rus işçi sınıfı gibi birbirinden kopuk, merkezi yapıdan mahrum örgütler durumundaydı. Daha sonra Rus devriminin tartışmasız önderi olacak, işçi sınıfının büyük öğretmeni Lenin, Rus işçi sınıfıyla et ve tırnak gibi kaynaşacak illegal, merkezi bir örgüt kurmaya dayanan bir parti anlayışı geliştirdi. Bu doğrultuda örgütlenen ve mücadele içinde çelikleşen Bolşevik parti işçi sınıfının mücadelesini büyütüp kendi iktidarını kurmasında belirleyici bir rol oynadı. Bolşevik partisinin başarılı önderliği ve Lenin’nin taktik dehası olmasaydı, Ekim Devrimi’nin zaferi de mümkün olamazdı.
Ekim Devrimi’nin bir provası: 1905 devrimi
1904’te başlayan Rus-Japon Savaşı’nın yol açtığı ekonomik sıkıntılar büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. İşçiler kitlesel biçimde grevlere çıkmaya başladı. 22 Ocak 1905’te ellerinde Çar portreleri ve “Tanrı Çar’ı korusun” sloganlarıyla St. Petersburg’da Kışlık Saray’ın önünde 100 bin kişi toplandı. Amaç Çar’a talepleri iletmekti. İşçilerin üzerine ateş açılması ile iki bine yakın işçi ölürken bu katliam tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti. Bu olayın ardından kitlelerin öfkesi daha da arttı. 1905 yılı boyunca eylemler, ayaklanmalar devam etti. Fabrikalardan seçilen işçi temsilcilerinin bir araya gelmesiyle oluşan işçi meclisleri (Sovyetler) ilk kez bu devrim sırasında ortaya çıktı. Eylemler zorbalıkla bastırılırken Çarlık bazı tavizler vererek kitle hareketini kontrol altına almaya çalıştı.
1905 devriminin geri çekilmesinin ardından Rus işçi hareketinde bir gerileme yaşandı. Çarlık rejiminin baskısını artırdığı bu dönemde kitlesel çapta mücadeleden kaçışlar yaşanırken Lenin önderliğindeki Bolşevik parti, devrim fikrinde ve işçi sınıfı örgütlenmesinde ısrar etti, 1905 devriminin dersleri ile 1917’ye hazırlandı.
Düşman kendi ülkemizde!
Giderek büyüyen yoksulluk ve Çarlık rejiminin artan baskıları emekçilerin yaşamını daha da çekilmez hale getirdi. Artan hoşnutsuzluk mücadele dalgasının yeniden güçlendirdi. 1912 Lena grevi ile başlayan bu yeni yükseliş dönemi Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kesintiye uğradı.
Emperyalist devletlerin dünya pazarını paylaşmak için giriştiği savaşta Çarlık Rusyası da yer aldı.
Tüm dünyaya büyük acılar yaşatan bu savaşın öncesinde işçi sınıfının dünya çapındaki örgütü olan Enternasyonal’de savaşı durdurmak için kararlar alınmıştı. Ancak birçok sosyalist parti ve işçi örgütü “yurt savunması” adı altında bu kararlara ihanet eder. Böylece milyonlarca insanın ölümüne ve büyük yıkımlara yol açacak bu savaşı engelleyebilecek tek güç milliyetçilik tarafından bölünüp parçalanmış oldu. Lenin önderliğindeki Bolşevikler asıl düşmanın kendi ülkelerinde olduğu konusunda işçi sınıfını uyarırken tüm dünya işçilerini, silahlarını kendi iktidarlarına çevirmeye çağırdılar.
Şubat Devrimi ve ikili iktidar
Başlardaki çoşkulu yurtseverlik atmosferi bir süre sonra kendini açlık, yoksulluk, acıların yol açtığı hoşnutsuzluklara bırakmıştı. Şubat 1917’ye gelindiğinde kadınların Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına polisin saldırması üzerine işçi sınıfı kadını, erkeği ile ayağa kalktı. Çarlık rejimi yıkıldı. Bu sefer yalnız işçi meclisleri değil köylü ve asker Sovyetleri de kuruldu.
Artık tüm güç devrimi gerçekleştiren işçi ve köylüleri temsil eden Sovyetlerdeydi. Ancak Sovyetlere hakim olan reformist partilerin yönlendirmesi ile işçi sınıfı iktidarı burjuvaziye bıraktı. Bu durum oldukça karışık bir tarihi evreye neden oldu. Bir yanda burjuvazinin kontrolünde olan ve somutta hiçbir gerçek gücü bulunmayan geçici hükümet, öte yanda esas gücün sahibi olan ama iktidarı burjuvaziye bırakan işçi-köylü ve asker meclisleri. Bu duruma tarihsel olarak ikili iktidar adı verilir.
Tüm iktidar Sovyetlere!
Geçici hükümet kitlelerin hemen hemen hiçbir talebini karşılayamadı. Ancak işçilerin geçici hükümetin oyalayıcı politikalarına sabrı yoktu. Fabrikaların çoğu işçilerin denetimindeydi. Rusya’nın her yerinde toprak işgalleri gerçekleşmekte, cephede askerler bu kanlı savaşın parçası olmak istememekteydi. Rus işçi sınıfı kısa bir zaman içinde Bolşeviklerin yükselttiği “Tüm iktidar Sovyetlere!” sloganı etrafında birleşmeye başladılar. Haziran ve temmuzda gerçekleşen gösterilerde Sovyetlerden iktidarı almasını istediler. 25 Ekim’de Kışlık Saray kuşatıldı ve 26 Ekim günü ele geçirildi. İktidar artık işçi sınıfının elindeydi. İşçi iktidarı hemen emperyalist savaştan çekileceğini açıkladı. Ve sömürünün olmadığı yeni bir ülkenin inşasına girişti.