Talebimiz açık ve nettir: Asgari ücret insanca yaşamaya yeten ücret düzeyine çekilmelidir. Bunu sağlamanın yolu ise bizlerin bu uğurda dişe diş mücadeleyi göze almasından geçmektedir. Örgütlü bir güç olarak sokağa çıkmalıyız. Yalnızca sermayeye değil sendika bürokratlarına da gücümüzü göstermeli, onların oyunlarına kanmayacağımızı ortaya koymalıyız.
Şu çok açıktır ki, asgari ücret adı altında sefalet ücretlerine mahkûm ediliyoruz. Asgari ücret artık genel ücret haline gelmiş bulunuyor. Yıllardır açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının uzağında ücretler bizlere dayatılıyor. Asgari değil insanca yaşamak en temel hakkımızdır.
Artan hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında aldığımız ücretler her gün eriyor. Sözde bizleri enflasyona ezdirmeyeceklerini söylüyorlar. Ancak TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları gerçeği yansıtmıyor. Bunu herkes görüyor ve biliyor.
Tiyatro başlıyor!
Herkesin bildiği gibi asgari ücret belirleme süreci on yıllardır bir tiyatro oyunu olarak oynanıyor. Her yılın aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor. On beş kişiden oluşan komisyona sermaye adına TİSK’ten beş, hükümetten beş kişi katılıyor. Sözde işçileri temsilen katılan ama esasta sermayeye hizmet eden sendika bürokratlarını da dahil edersek, emeğimize el koyanlar ve onlarla iş birliği içinde olanlar bizlerin ücretlerini belirliyor.
Sermaye ve hükümet sözcüleri ağız birliği etmişçesine ucuz işgücünün yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için şart olduğunu söylüyorlar. Ülkeyi uluslararası tekellere ucuz işgücü cenneti olarak pazarlıyorlar.
Bunu yapabilmek için de asgari ücretin çok yüksek olmaması gerektiğini her fırsatta dile getiriyorlar. Ücretler artarsa işsizlik olurmuş, işten çıkarmalar olurmuş vb. vb… Emeğimizin hakkını vermemek için işsizlik sopasıyla bizleri tehdit etmekten geri durmuyorlar.
Bunlar yetmezmiş gibi sendika bürokratları da hayalci değil gerçekçi olmak adına sefalete razı olmamızı istiyorlar. Yıllardır masanın değişmez bileşeni Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ı mikrofonu açık unutup çalışma bakanına “Uzasa iş karışacaktı. En azından kapattım böyle” demesi ile hatırlıyoruz. Bu tescilli sermaye hizmetkarı yine masada olacak. Daha önce yaptıkları gibi, yanlarına bir-iki işçi alıp sanki görüşmelerde onların da söz hakkı varmış gibi bir hava yaratmaya çalışacaklar. Zaten sermayenin dayatmalarına onay vermekten öte bir işlevleri olmayanların işçileri söz sahibi gibi gösterme çabaları da gülünçtür. Neymiş, masada asgari ücretli bir işçi asgari ücretle geçinilemediğini anlatacakmış. Kime anlatacak peki? Bize anlatacaksa, bizler zaten biliyoruz. Sermayeye ve AKP’ye anlatacaksa onların zaten umurunda değil.
Vergi soygununa son!
Sermayenin büyüme hedefleri tutturulacak diye bizim elimizdekine göz dikiyorlar. Bizleri açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettikleri yetmezmiş gibi, bizlerden toplanan vergileri sermayeye teşvik olarak dağıtıyorlar. Her asgari ücret belirleme döneminde AKP hükümeti açıkladığı teşvikler, vergi afları ve düzenlemeler ile sermayenin imdadına koşuyor.
Son senelerde asgari ücreti vergiden muaf yaptılar. Ancak bu ücretlerimize reel olarak yansımadı. Aksine bundan sermaye faydalandı. Ayrıca vergi dilimleri düşük tutularak, asgari ücretin biraz üzerine çıktığımız her durumda katlanan vergiler vermek zorunda bırakıldık. İşçi sınıfı olarak, sermayedarlardan daha çok gelir vergisi veriyor olmamız her şeyi ortaya koyuyor.
İşçi sınıfı bu oyunu bozmalı!
Bu kurulan masaya da, oynanan tiyatro oyununa da artık tahammül göstermemeliyiz. Bizler emeğiyle geçinenleriz. Dünyayı var edenleriz. Seyirci olmaya değil, masaya yumruğumuzu vurmaya ihtiyacımız var. Emeğimizin hakkını almak istiyorsak bu oyunu bozmak zorundayız. Sermayedarlar biz olmadan üretim yapamazlar. Eğer yıllardır bu tiyatro oynanıp sonunda biz sefalet ücretlerine mahkûm bırakılıyorsak, bunun nedeni örgütsüz olmamızdır. Bu tiyatro oyununa karşı tepkimizi ortaya koyduğumuzda, kimse bize rağmen asgari ücreti sefalet ücreti olarak açıklayamaz.
Sokağa, eyleme, mücadeleye!
Talebimiz açık ve nettir: Asgari ücret insanca yaşamaya yeten ücret düzeyine çekilmelidir. Bunu sağlamanın yolu ise bizlerin bu uğurda dişe diş mücadeleyi göze almasından geçmektedir. Örgütlü bir güç olarak sokağa çıkmalıyız. Yalnızca sermayeye değil sendika bürokratlarına da gücümüzü göstermeli, onların oyunlarına kanmayacağımızı ortaya koymalıyız.
Bakınız, sermayedarlar örgütlü bir güç olarak karşımızdalar. Bizler de en az onlar kadar örgütlü olabilmeliyiz. Üretimden gelen gücümüzü kullanmaktan da, sokağa çıkmaktan da geri durmamalıyız. Bizleri açlığa, yoksulluğa mahkûm edenlerden hesap sormak için kolları sıvayıp ellerimizi birleştirmeliyiz.