Yerin derinliklerinden geldiler…

Bakmayın bugünün bunaltıcı atmosferine. Bu ülkenin bir kent olup ayağa kalkmış, yeri-göğü adımlarıyla sarsmış, dostu-düşmanı hizaya çekmiş Büyük Madenci Yürüyüşü’nü gerçekleştirmiş bir işçi sınıfı var. Onurla, gururla ve umutla yarına yürüyelim. Çünkü kazanan biz olacağız!

Yürüdüler… Erkektiler, kadındılar, gençtiler, yaşlıydılar, çocuktular.

Ama her şeyden ötesi emektiler.

Yağan kara, yağmura, çamura, soğuğa teslim olmadan yürüdüler.

Yüzlerinin karası, yüreklerinin aydınlığı,

dünyayı yaratan nasırlı elleriyle arşınladılar yolları.

Açlık dinlemediler, zaten kuru ekmekti azıkları.

Karınlarını doyurmak için yerin metrelerce altına inenler,

bu kez emeğin hakkı için kilometreleri geride bıraktılar.

Dağları aştılar, tepelerden indiler.

Yazılmak istenen kadere,

karartılmak istenen geleceğe öfkeliydiler.

“Artık yeter!” dediler…

Şairin dediği gibi bir kent oldular sonunda ve

adını değiştirmek için ülkenin, yürüdüler.

Yürüdüler “ekmeğe, aşa, hürriyete doymak için”.

Tarih 30 Kasım 1990…

Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri’ne bağlı

çalışan maden işçileri toplu sözleşme görüşmelerinde

anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar.

1980 darbesinin ardından gündeme getirilen

neo-liberal saldırıların bir halkası olarak

işletmelerin özelleştirilmesi gündemdeydi.

Grevi kırmak için türlü yollar denendi.

Ama sökmedi.

Sadece madenciler ve aileleri değil,

Zonguldak kenti bir bütün olmuş direniyordu.

Ülkenin dört bir yanında sınıf dayanışması sesleri yükseliyordu.

Düzenin efendileri Afrika’dan kömür getirmek istediler,

dünyanın öte ucundan sınıf kardeşlerine destek geldi.

Liman işçileri yükleme yapmıyor, Zonguldak’a ses veriyordu.

Dönemin hükümeti ve TTK yönetimi

derin bir tedirginliği yaşıyor ancak, burnundan kıl aldırmıyordu.

4 Aralık’ta lokavt ilan edildi.

Maden işçileri Ankara’ya yürüme kararı aldılar.

4 Ocak günü sendikacıların tüm yalpalamalarına,

otobüslerin devlet zoruyla engellenmesine rağmen yollara düştüler. Sadece madenciler değil, bir kent olarak hep birlikte,

omuz omuza yürüdüler Ankara’ya doğru.

Emeğin hakkını savunanları arkasına alarak,

düşmanlarını önüne katarak…

Asker taburları, panzerler, polisler durduramadı bu insan selini.

Ta ki Bolu Mengen’de kurulan barikatlara kadar…

Aşıp gitme niyetindeydiler bu barikatı da.

Ama olmadı, hükümetle görüşen sendikacılar

“Yürüyüşü bitiriyoruz, Zonguldak’a dönüyoruz” dediler.

Ağlayarak, küfrederek, kahrolarak geri döndüler.

Yenebilecekken yenilmişlerdi.

Düşman karşısında değil, kendilerinden bildikleri

sendikal ağalık düzeni karşısında kaybetmiş, ihanete uğramışlardı.

Büyük Madenci Yürüyüşü’nün 33. yıldönümündeyiz.

O gün Mengen barikatlarına kadar dayanarak geri dönen işçiler, arkalarında paha biçilmez bir deneyim ve kazanım bıraktılar.

İşçi sınıfı mücadelesinin esas kazanımı,

günün içinde neyi kazanıp-kaybettiği değildir.

Geriye ne bıraktığıdır. Madenciler işçi sınıfının büyük gücünü, kararlılığını, engelleri aşma iradesini ortaya koydular.

İşçi sınıfı birleştiğinde, önünde hiçbir gücün duramayacağını gösterdiler.

Bakmayın bugünün bunaltıcı atmosferine.

Bu ülkenin bir kent olup ayağa kalkmış, yeri-göğü adımlarıyla sarsmış,

dostu-düşmanı hizaya çekmiş

Büyük Madenci Yürüyüşü’nü gerçekleştirmiş bir işçi sınıfı var.

Onurla, gururla ve umutla yarına yürüyelim.

Çünkü kazanan biz olacağız!