Büyüyen işçi hareketinin ürünü olan DİSK’in kuruluşu ile işçi mücadeleleri hızla yaygınlaştı, o güne kadar gasbedilen haklar telafi edildi, yeni haklar kazanıldı. Bu başarılar sayesinde, sendikasız işyerlerinden ve Türk İş’e üye işyerlerinden işçiler DİSK çatısı altında bir araya gelmeye başladılar.
Dönemin Adalet Partisi hükümeti, işçi sınıfının güçlenen mücadelesi karşısında bir yasa tasarısı hazırladı. Bu tasarıya göre bir sendikanın yetkili olabilmesi için o sektörde çalışan işçilerin üçte birini üye yapması gerekiyordu. Türk-İş Kongresi’ne katılan dönemin Çalışma Bakanı Turgut Toker, “Yeni değişiklik tasarısı ile DİSK’in çanına ot tıkanacaktır!” diyor, gerçek amaçlarını ve Türk-İş yönetimi ile yaptıkları kirli işbirliğini açıkça ifade ediyordu. 15-16 Haziran direnişi bu duruma karşı işçi sınıfının verdiği tepkinin adıydı. AP ve Türk-İş yönetiminin bu girişimlerine karşı DİSK yönetimi 17 Haziran günü bir miting kararı almıştı. Ancak fabrikalarda birleşen işçiler tasarının mecliste kabul edilmesinin ardından hızla harekete geçtiler.
15 Haziran günü İstanbul’un dört bir yanında iş durdurdular ve fabrikalarından çıkarak yürüyüşe geçtiler. Gerçekleşen yürüyüşlere 168 fabrikadan 150 bine yakın işçi katıldı. Eyleme Türk-İş’e bağlı birçok fabrikadan işçiler de katıldılar. İşçiler sendika ayrımı gözetmeksizin kendi iradelerinin hiçe sayılmasına başkaldırmışlardı. 15 Haziran günü yürüyüşler olaysız bir şekilde sona ermişti. Ancak işçilerin bu kitlesel tepkisi karşısında kapitalistleri, devleti ve işbirlikçi sendikacıları korku salmıştı. Bazı kapitalistlerin şehri terk ettiği söyleniyordu.
16 Haziran günü, eylemlerin daha da büyümesini önlemek için devlet harekete geçti. Farklı kollardan yürüyen işçilerin buluşmasını engellemek için köprüleri açtılar, vapur seferlerini iptal ettiler. Kurdukları barikatlarla yürüyüşlere engel olmak istediler. Kadıköy’de polis, işçilerin üzerine açtığı ateşle üç işçiyi katletti. Olayların bu şekilde büyümesi DİSK yöneticilerini de korkuttu. Radyodan yaptıkları çağrı ile eylemlere son verilmesini istediler. Bu arada İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. 17 Haziran’da yürüyüşler olmadı ama onlarca fabrikada işçiler eylemlere devam ettiler. Sonuç olarak işçi sınıfının bu büyük eylemi karşısında Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etmek zorunda kaldı.
15-16 Haziran, genç işçi sınıfımızın kısa süre içinde aldığı yolun ifadesiydi. İşçi sınıfının kendisi için sınıf olma yolunda attığı dev bir adımdı. Yeni gelişmeye başlayan işçi sınıfımızın önünün kesilmeye çalışılmasına, örgütlenme hakkının gasp edilmesine karşı görkemli bir başkaldırısıydı. Ancak kendi sınırlarının ve bu sınırları aşmasını sağlayacak devrimci bir önderlikten mahrumiyetin sonuçlarını yaşadı. Arkasında şanlı bir miras ve çok önemli dersler bıraktı. Bugün 15-16 Haziran direnişi biz işçilere sahip olduğumuz gerçek gücü ve önümüzde aşmamız gereken hangi engellerin durduğunu göstermeye devam ediyor.