“1856 yılında “8 saatlik işgünü” isteyen Avustralyalı işçiler de, 1890 yılında dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerin kararını alan İkinci Enternasyonal de 1 Mayıs eylemlerinin böyle bir etki yaratacağını ve gelenekselleşeceğini belki hayal bile etmemişlerdir. Ama gerçekleşen eylemlerde işçi sınıfının gücü ve kararlı duruşu ile 1 Mayıs dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak tarihe yazılır.”
100 yılı aşkındır işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıslarda dünya çapında iki sınıf karşı karşıya geliyor. Ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen, sermaye ile işçi sınıfının karşı karşıya geldiği bu mücadele günü hiç kuşkusuz işçi sınıfının ödediği bedeller ile yaratılmıştır.
Türkiye’de olduğu gibi dünyanın dört bir yanında da işçi sınıfının mücadelesinin önüne barikatlar kurulmuş, baskı ve yasaklarla sindirilmeye çalışılmıştır. Ancak, bu baskı ve tehditler karşısında işçi sınıfı yılmamış, kararlılıkla mücadelesini sürdürmüştür. 1 Mayıs, işçi sınıfının dünya çapındaki mücadelesinin sembolü haline gelmiştir. 1 Mayıs yaklaşırken sınıf mücadelesinin bu simge gününün nasıl ortaya çıktığına yakından bakalım.
1 Mayıs ve 8 saatlik iş günü mücadelesi
1800’lü yıllar çalışma sürelerinin 14-16 saate vardığı, işçilerin en kötü koşullarda gece gündüz demeden azgın sömürü koşulları içinde olduğu yıllardır. İş gününün kısaltılması, insanca yaşamak isteyen işçi sınıfının en temel talebidir. İlk dönemlerde 12 saatlik iş günü için mücadele verilirken, bu talep bile burjuvaziye bir felaket olarak görünmüş, işçi sınıfın daha iyi koşullarda çalışmak için yürüttüğü mücadelelere azgınca saldırılmıştır.
1789’daki Fransız Devrimi’nin ardından 10 saatlik iş günü hakkı yasal olarak elde edilmiş, ancak 1848 devrimlerinde işçi sınıfının yenilgisinin ardından çıkartılan yeni yasa ile çalışma süresi 12 saat olarak belirlenmiştir. İngiltere’de de “Saraylara savaş, kulübelere barış!” sloganıyla yürütülen mücadele ile 1 Mayıs 1848’de 10 saatlik iş günü yasalaşmıştır. Yine işçi sınıfının Avrupa’daki yenilgilerinin ardından İngiliz burjuvazisi bu yasayı uygulamamıştır.
İşçi sınıfı iş gününün kısaltılması mücadelesini aralıksız sürdürmüş, 1856’da Avustralya’da işçi sınıfı büyük bir grev ile bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. Rosa Luxemburg, 1 Mayıs’ın Kökenleri başlıkla makalesinde şu cümlelere yer vermektedir:
“Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya’da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856’da sekiz saatlik iş günü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856’da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.”
8 saatlik iş günü mücadelesi sadece Avusturalya’da değil dünyanın dört bir yanında yürütülmektedir. 1866’da ABD’de kurulan Ulusal İşçi Sendikası şu kararı alır: “Bu ülkenin emekçilerini kapitalist kölelikten kurtarmak için bugünün ilk ve en büyük gerekliliği, Amerikan birliğindeki tüm eyaletlerde 8 saatin normal iş günü olacağı bir yasanın geçirilmesidir. Bu şanlı sonuç elde edilene kadar tüm gücümüzü ortaya koymaya kararlıyız.”
Birinci Enternasyonal de 1866’da Cenevre Kongresi’nde 8 saatlik iş günü için “iş gününün yasal olarak sınırlandırılması, işçi sınıfının iyileştirilmesine ve özgürleşmesine yönelik tüm yeni girişimlerin sonuçsuz kalması gereken bir ön koşuldur” diyerek, bu mücadelenin önemine vurgu yapar.
1884 yılına gelindiğinde, Amerikan İşçi Federasyonu, 8 saatlik iş günü mücadelesi için bir program ortaya koyar. 1 Mayıs 1886 yılında yapılacak büyük grev ve eylem için hazırlıklar başlatılır. Bu iki yıllık sürede gerçekleşen grevlerin sayısında artışlar yaşanır. 1881-84 yılları arasında ortalama 500 grev gerçekleşirken, 1885’te sayı 700’e, 1886’da ise 1.572’ye yükselir. Greve katılan işçi sayısı 150 binlerden 600 binlere, grevlerden etkilenen fabrika sayısı da dört katına çıkar.
1 Mayıs 1886’da yaklaşık 400 bin işçi greve çıkarak 8 saatlik iş günü talebini güçlü bir şekilde ortaya koyar. Beyaz ve siyah işçiler omuz omuza mücadele ederler. Birçok eyalette siyahilere kapalı olan parklara bir arada giren işçiler kardeşlik mesajını da güçlü bir şekilde verirler.
3 Mayıs’ta McCormick’te çalışan işçilerin bir toplantısına polisin saldırısı sonucu altı işçi yaşamını yitirir. 4 Mayıs günü bu saldırıyı protesto etmek için Haymarket’te bir eylem gerçekleşir. Yedi polisin ve dört işçinin öldüğü bir provokasyonun ardından saldırı başlatılır. Bu saldırı, işçi sınıfının 8 saatlik iş günü mücadelesine burjuvazinin tahammülsüzlüğünün göstergesidir. Saldırının ardından dört işçi önderi keyfi bir yargılama sonrası idam edilir. Ancak 8 saatlik iş günü mücadelesi durdurulamaz.
“1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan ediliyor
Tam da 8 saatlik iş günü mücadelelerinin yükseldiği dönemde, Temmuz 1889’da Paris’te toplanan Uluslararası İşçi Kongresi ile İkinci Enternasyonal kurulur. Dünyanın dört bir yanında, belirlenmiş bir günde başta 8 saatlik iş günü olmak üzere işçi sınıfının talepleriyle alanlara çıkması karara bağlanır. Böylece Amerikan İşçi Federasyonu’nun daha önce aldığı 1 Mayıs 1890 günü için eylem kararı tüm ülkelerin proleterleri için ortaklaştırılmış olur.
1890 yılının 1 Mayıs’ında Amerika’dan Avrupa’ya, oradan Avustralya’ya kadar dünyanın dört bir yanında milyonlarca işçi 8 saatlik iş günü talebiyle iş bırakırlar ve meydanlarda gösteriler düzenlerler.
1856 yılında “8 saatlik iş günü” isteyen Avustralyalı işçiler de, 1890 yılında dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerin kararını alan İkinci Enternasyonal de 1 Mayıs eylemlerinin böyle bir etki yaratacağını ve gelenekselleşeceğini belki hayal bile etmemişlerdir. Ama gerçekleşen eylemlerde işçi sınıfının gücü ve kararlı duruşu ile 1 Mayıs dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak tarihe yazılır.
Tam da bu yüzden, 8 saatlik iş günü mücadelesi zafere ulaştıktan sonra da 1 Mayıslar öneminden hiçbir şey kaybetmez. Dünyanın dört bir yanında işçi sınıfı güncel talepleri, eşit ve özgür bir dünyaya olan inancı ile meydanları doldurmaya devam eder.
Yirmi yıldan kısa bir sürede güçlü bir gelenek haline gelen 1 Mayıs artık tüm dünyada işçi sınıfının burjuvaziye karşı bir kavga çağrısı, bir mücadele günüdür. Burjuvazinin iktidarına karşı ezilen ve sömürülen milyonların kendi talepleriyle işçi sınıfının safında alanlara çıktığı 1 Mayıslarda iki sınıf karşı karşıya gelmeye devam ediyor. 8 saatlik iş günü artık yasalaşmış olsa da işçi sınıfının kazanması gereken birçok talebi ve yıkması gereken bir sermaye düzeni vardır.