Kapitalistlerin “yeni nesil” sömürü arayışı…

Kapitalistlerin 50 yıldır gündeminde olan esnek üretim uygulamaları sürekli olarak işçi sınıfının karşı çıkışı ve direnci ile karşılandı. Vasıfsız işçiliğin ve örgütsüzlüğün yaygın olduğu hizmetler alanında daha yaygın uygulama olanağı bulsa da üretim alanında hiçbir zaman istenilen düzeyde uygulayamadı kapitalistler. Bu yüzden de esneklik saldırısını her gündeme getirdiklerinde, onu olduğundan farklı anlatmak için özel bir çaba gösterdiler.

Eylül ayında 2025-2027 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program yayınlandığında işçi sınıfına kapsamlı bir saldırı hazırlığı yapıldığına dikkat çekmiştik. Gündemde olan enflasyonla mücadele adı altında ücretleri baskılama politikasının da ötesinde çalışma yaşamına yönelik çok daha kapsamlı bir saldırı hazırlığıydı bu.

Sermaye sınıfı uzun yıllardır çalışma yaşamına ilişkin “düzenleme” isteklerini dile getiriyor. 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 Sayılı İş Yasası ile yolu açtıktan sonra her fırsatta bu yöndeki baskısını artırıyor.

Gelinen aşamada ise Mehmet Şimşek eliyle yönetilen ekonomi politikalarında “yapısal reform” adı altında bu kapsamlı saldırının hayata geçirilmesi özel bir yerde duruyor. Ve her zaman yaptıkları gibi saldırı planlarını süslü cümlelerle, “yeni nesil esneklik” ambalajı ile toplumun gündemine taşıyorlar.

Son günlerde sermaye medyasında verilen “müjde”ler işte bu saldırı dalgasının ilk adımlarıdır. “Üniversite öğrencilerine ve ev kadınlarına cep harçlığını çıkarma imkânı” makyajı ile allanıp pullanan bu saldırıyla hedeflenen, “yeni nesil esneklik” adı altında orta çağ köleliğinin sistematik hale getirilmesidir.

Şubat ayında başlayacağı ilan edilen projeye göre, üniversite öğrencileri “yarı-zamanlı” olarak, ev kadınları ise “home-office” yöntemi ile sisteme dahil edilecek. Proje kapsamında çalışanlara aylık 15 bin lira civarında ücret verilecek. Böylece esneklik ve güvencesizliği olağan bir çalışma biçimine dönüştürmek için yeni bir adım daha atılmış olacak.

Nedir bu esneklik?

Çalışma yaşamında esneklik tartışması ve uygulamaları 1970’li yıllarda gündeme geldi. Düşen kâr oranları kapitalistleri yeni arayışlara yöneltti. Çözümlerden biri olarak çalışma yaşamını esnekleştirme öne çıktı. 1980 sonrasında, özellikle de SSCB’nin yıkılmasının ardından esneklik uygulamaları tüm dünyada yaygınlaştı. Geride kalan 50 yılı aşkın süreçte bu uygulama, ücrette, zamanda ve mekânda esneklik üzerinden tartışıldı.

Ücrette esneklik zaten kapitalistler için piyasa rekabetinin olmazsa olmaz kuralıydı. Ücretleri istedikleri gibi belirlemenin önündeki her türlü engelden rahatsızdılar. Bölgesel asgari ücret, parça başı ücret gibi uygulamalar, ücretleri esnetmenin araçları olarak gündeme gelen politikalar oldular.

Zamanda esneklik aynı zamanda ücretleri de esnetmenin bir yoluydu. İşler yoğunken kapitalistler için sorun yoktu. Ama iş yoğunluğunun azaldığı dönemlerde işçilere “tam” ücret ödemeyi yük olarak görüyorlardı. Bu “sorun”a çözümü de “kısmi süreli”, “belirli süreli çalışma” biçimleri ile buldular. Bunu “part-time”, “çağrı üzerine çalışma” gibi biçimler izledi. Bugün Avrupa ülkelerinde “çağrı üzerine çalışma” biçimi yaygın olarak uygulanıyor. İşçiler ayda kaç saat çalışacaklarını, ne kadar ücret alacaklarını bile bilmeden, zaman planlaması konusunda hiçbir söz hakları olmadan, işe çağrılmayı bekleyerek yaşıyorlar. Bu uygulamalar aynı zamanda kıdem tazminatı gibi işçi sınıfının kazanılmış haklarının da ortadan kaldırılması sonucunu doğuruyor. Ya da örneğin 4857 Sayılı İş Yasası ile yapıldığı gibi “hafta sonu tatili” “hafta tatili”ne dönüştürülüyor. İşçilerin haftalık izinleri günlere dağıtılarak hem iş yerinin aralıksız çalışması sağlanıyor hem de kapitalist patronlar fazla mesai ücreti yükünden kurtulmuş oluyor.

Mekânda esneklik ise, kapitalizmin ilk çağlarından beri uygulanan bir biçim olsa da teknolojik gelişmelerle tümüyle farklı bir boyut kazandı. Ve pandemi dönemi ile birlikte özel bir yöntem haline geldi. Gerçi kapitalizmin ortaya çıktığı ilk dönemlerde tacirler aldıkları işleri parça başı ücret ile kırda yaşayan köylülere dağıtıyor, herkes kendi evinde çalışıyordu. Ama bugün mekânda esneklik olarak tartışılan, özellikle büro işlerinin uzaktan çalışma ya da hibrit çalışma yöntemleri ile örgütlenmesidir. Bu “yeni” yöntem hem çalışma saatlerinin belirsizliğini artırıyor hem de kapitalistlerin yol ve yemek gibi ek “masraflar”dan kurtulmalarının yolunu açıyor.

Sonuç olarak esnek çalışma tüm biçimleri ile işçilerin görev tanımını, işin mekanını, çalışma zamanını ve ücreti belirsizleştirip kapitalistlerin insafına terk ediyor.

“Düşünceli” kapitalistler!

Kapitalistlerin 50 yıldır gündeminde olan esnek üretim uygulamaları sürekli olarak işçi sınıfının karşı çıkışı ve direnci ile karşılandı. Vasıfsız işçiliğin ve örgütsüzlüğün yaygın olduğu hizmetler alanında daha yaygın uygulama olanağı bulsa da üretim alanında hiçbir zaman istenilen düzeyde uygulayamadı kapitalistler. Bu yüzden de esneklik saldırısını her gündeme getirdiklerinde, onu olduğundan farklı anlatmak için özel bir çaba gösterdiler.

Bugün yaptıkları “yeni nesil” esneklik tartışmasının da yıllardır dillerine doladıkları “güvenceli esneklik” tanımının da kökeni burada yatıyor. Güvencesizliğin cisimleşmiş hali olan esnekliği “güvenceli esneklik” adı ile cilalayarak sadece ikiyüzlülüklerini ortaya sermiş oluyorlar. Öyle ki kapitalistlerin ikiyüzlülüğü konu kapsamında kendi hazırladıkları raporlarda bile ortaya seriliyor.

Örneğin TİSK 2022 yılında “Yeni Nesil Çalışma Modelleri” başlıklı bir rapor yayınladı. Bu rapor esnek çalışma modellerinin işçiler için de ne kadar avantajlı ve tercih edilir olduğunu vaaz ediyordu. Ama aynı rapor kapsamında paylaşılan anket sonuçları, kapitalistler için esnek çalışma uygulamalarının tercih edilme nedeninin maliyet ve verimlilik dışında bir şey olmadığını gösteriyordu. Yani onların işçiler için “güvence” gibi bir kaygısı bulunmuyor.

Durum böyle olunca, bir üniversite öğrencisinin eğitimine devam ederken neden çalışmak zorunda kaldığı sorgulanmıyor. Ya da bir ev kadınını çalışma yaşamının dışına iten ev ve çocuk bakımı gibi yükümlülüklerin toplumsal bir sorumluluk olduğu düşünülmüyor. Gençler ve kadınlar işçi sınıfına “yeni nesil” köleliği kabul ettirmek için kullanılıyor.

Tam da bu nedenle “yeni nesil” olarak cilalanan ve işçi sınıfına güvencesizliği dayatan saldırı projelerinin karşısına dikilmek gerekiyor.

*-*-*

Kapitalist patronların devleti olmak yetmedi…
Patron devlet işbaşında!

Son günlerde “yeni nesil” esnekliği cilalayarak “müjde”lenen projenin dikkat çekici yanlarından biri projenin doğrudan devlet tarafından yürütülecek olması. Üniversite öğrencileri ve ev kadınları kamu tarafından verilecek hizmetlerde part-time ve home office yöntemi ile çalışacaklar. Yapılan “cep harçlığı” güzellemeleri biraz da bu yüzden…

Bu “yeni nesil” çalışma biçiminin bizzat devlet tarafından örgütlenmesi bize bir başka gerçeği en yalın haliyle anlatıyor. Devlet artık sadece egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre yasalar çıkarıp bu yasaların uygulanmasını sağlayan bir baskı aygıtı değil. Devlet artık, AKP şefinin o çok sevdiği ifade ile “şirket gibi yönetmek” istediği holdingin ta kendisi.

Eskiden kamu işçisi, kamu emekçisi olmak bir ayrıcalık sayılırdı. Zira, her şeyden önce iş güvencesi kamuda çalışıyor olmanın en temel ayrıcalığı idi. Bir bütün olarak sermaye sınıfı ve son 20 yılda özel olarak AKP bu ayrıcalığa gözü dönmüş bir şekilde saldırıyor. Özelleştirme saldırıları ve kamu emekçilerine esneklik dayatmaları son bulmuyor. Taşeronlaştırma ve İŞKUR tarafından yürütülen projelerle güvencesizlik devlet tarafından verilen hizmetlerde temel bir çalışma biçimi haline geldi. Şimdi ise yeni bir teknoloji geliştirerek piyasaya hakimiyet kuran bir tekel edasıyla bu “yeni nesil” çalışma biçiminin öncülüğünü yapıyor kapitalist devlet. Hem işin ruhuna uygun olarak bu “yeni” çalışma biçimini genel bir kural haline getirmek, hem de bunu yaparken bir şirket gibi maliyetlerini minimize, kârlılığını maksimize etmek istiyor.

Bu nedenle yağmacılıkta sınır tanımayan AKP’nin bu projede de gözünü İşsizlik Sigortası Fonu’na dikmesi boşuna değil. Belli ki yıllarca asgari ücret desteği ve türlü biçimlerde patronların yağmasına açtığı bu fonu biraz da kendisi yağmalamak istiyor. İlan edilen projeye göre, esnek biçimlerde istihdam edilen üniversite öğrencileri ile ev kadınlarına verilecek 15 bin lira civarında ücretlerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanması planlanıyor.

Yıllardır işsizlere yapılan ödemelerden çok daha fazlasının kapitalistlere teşvik adı altında peşkeş çekilmesi ile fazlasıyla tartışıldı İşsizlik Sigortası Fonu. Fondaki devasa birikim kapitalistlerin gözünü alamadığı bir kaynak olageldi. Dolayısıyla AKP şefinin şirket devleti bu proje ile sadece artık bir yük olarak görülen kamu hizmeti sorumluluğunu sırtından atmak için önemli bir adım atmış olmuyor. Sadece üniversite öğrencisi ve ev kadınlarının emeğini sömüren bir kapitalist asalak olmuyor. Aynı zamanda bu sömürüyü doğrudan işçi sınıfının sırtından finanse etmek istiyor.