Emeğin kurtuluşu kavgasını büyütelim!

Tam 136 yıldır dünyanın dört bir yanında meydanlarda tek yürek, tek yumruk oluyor işçi sınıfı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın dört bir yanında meydanları dolduracak, örgütlü gücümüzle kapitalist sömürü düzeninin karşısına dikileceğiz. Faturasını işçi sınıfına ve emekçi milyonlara kestikleri krizin bedelini sömürü, yağma ve talan düzeninin sahiplerine ödetmek konusundaki kararlılığımızı haykıracağız. Ve oradan aldığımız güçle fabrika fabrika, işyeri işyeri, havza havza emeğin kurtuluşu kavgasını büyütmeye devam edeceğiz.

Mehmet Şimşek eliyle yürütülen IMF’siz IMF programının daha da derinleştirdiği yıkımın faturasını işçi sınıfı ve emekçi milyonlar ödemeye devam ediyor. Sözde enflasyonu kontrol altına almak adına uygulanan politikalarla birlikte yoksulluk katmerleniyor, sefalet derinleşiyor.

DİSK-AR’ın yayınladığı araştırmaya göre, sadece iki ayda asgari ücrette net 1640 TL kayıp yaşandı. Bu iki ayda emek gelirlerinde enflasyon nedeniyle yaşanan toplam kayıp 101 milyar TL oldu. En düşük emekli aylığında bile aylık 1000 TL’nin üzerinde kayıp yaşandı. Ama AKP şefi kalkmış tüm yüzsüzlüğüyle emekli bayram ikramiyesine yapılan 1000 TL zammı anlatıyor. Yapılan zammın yetersiz olduğunu söyleyenleri “Daha ne istiyorsunuz!” diyerek azarlıyor.

Her geçen gün büyüyen faturayı işçi ve emekçilerin sırtına yüklüyorlar. Çayırhan’da, Çayırlı’da yaptıkları gibi kapitalistlerin önüne yeni peşkeş planları sunuyorlar. Ama yine de ekonomideki kötü gidişe son verebilmiş değiller. Uyguladıkları politikaların “başarılı” sonuçlar verdiğini iddia eden Mehmet Şimşek, bir yandan da dış ticaret açığının artarak devam etmesinden yakınıyor.

Ne düşük ücret politikaları, ne dövizi baskılamaları, ne de Orta Vadeli Program’da ilan ettikleri yeni saldırı planları onları kurtarmaya yetiyor. Çünkü kurtarmaya çalıştıkları kapitalist sömürü düzeni baştan aşağı çürümüş ve kokuşmuş bir düzen. Onlar bu köhne düzeni kurtarmayı başaramazlar. Tek yapabilecekleri, kendi saltanatlarını devam ettirebilmek için bu insanlık dışı düzenin ömrünü uzatmaktır. Ve bunu da ancak ve ancak işçi sınıfının ve emekçi milyonların açlığı, sefaleti ve yoksunluğu sayesinde başarabilirler.

Faturayı kestikleri, yoksulluğunu derinleştirdikleri, sefalete mahkûm ettikleri işçi sınıfı ve emekçi milyonlar ise huzursuz. Fabrikalarda, işyerlerinde, çarşıda, pazarda yaşanan ekonomik yıkımın tablosu tartışılmaya devam ediyor. İçinde bulunduğu koşullardan memnun tek bir insan yok. Ama sanki, işçi sınıfının şairi Nazım Hikmet’in “Büyük insanlık”ı, “Akrep gibisin”de söylediği gibi sürüye katılmış, sıranın kendisine gelmesini bekliyor…

Ya da uzaktan bakıldığında böyle görülen, oturdukları koltuklarda tam da bu yanıltıcı görüntü sayesinde sefa sürenlerin görmek istediği tablo bu… Yaşadıklarını kader kabul etmiş, sessizce sıranın kendisine gelmesini bekleyen milyonlar!..

Ama biz, işçi sınıfının içine itildiği bu sefalet koşullarına mahkûm olmadığını, fabrikalarda ve işyerlerinde sayısız işçinin bu koşulları değiştirme arayışı ve çabası içinde olduğunu biliyoruz.

Haftalardır, Başpınar’da tekstil işçileri açıklanan zam oranlarına karşı “insanca yaşamaya yeten bir ücret” için mücadele ediyor, seslerini yükseltiyorlar. Kapitalistler önce görmezden geldiler tekstil işçilerinin bu beklentisini. Baktılar ki iş bırakma eylemleri fabrika fabrika yayılıyor, devleti de arkalarına alarak eylemleri yasaklattılar, sendika başkanını tutuklattılar. Ama yine de tüm engelleme girişimlerine rağmen fabrika fabrika direniyor tekstil işçileri Başpınar’da. Bugünün koşullarında eksik ve yetersiz belki… Ama haklarını aramaya devam ediyor tekstil işçileri…

Gebze’de metal işçisi, Tuzla’da tersane işçisi, Adıyaman’da inşaat işçisi, Çayırhan’da maden işçisi, İzmir’de tütün işçisi direniyor… Yeri geliyor sendikasıyla greve çıkıyor, yeri geliyor uğradığı haksızlığın karşısında fiili direnişler ile kapitalistlere meydan okuyor. Yine eksik ve yetersiz belki ama direniyor işçi sınıfı…

Ve ülkenin dört bir yanında, fabrikalarda, işyerlerinde uğradığı haksızlıklar karşısında nasıl hakkını arayabileceğini, nasıl sendikalaşabileceğini, üye olduğu sendikanın hakkını yeterince arayıp aramadığını tartışıyor işçi sınıfı. Halen eksik ve yetersiz, ama kendisine bir çıkış yolu arıyor…

Zaten başka bir şansı da yok işçi sınıfının. Kapitalist sömürü düzeni her gün yeni krizler içinde debelenip dururken, bu krizlerin faturasını ödemeyi kabul etme, sessizce sineye çekme gibi bir lüksü yok. Zira, o fatura onun yaşamından, çocuklarının geleceğinden başka bir şey değil…

Bu yüzden de hakkını aramaya, direnmeye, mücadele etmeye devam ediyor ve edecek işçi sınıfı. Ve bu mücadeleler içinde eksiklik ve yetersizliklerini aşarak gerçek bir sınıf haline gelecek. Mücadelenin içinde öğrenirken geçmiş mücadele deneyimlerine bakacak, oralardan öğrenecek, dersler çıkartacak ve daha fazlasını yapacak.

O dersin en önemli başlığı ise bir sınıf olma bilinci, iradesi ve kararlılığı olacak. Çünkü teker teker kapitalistlerin kullanıp atacağı birer makine parçası, birer kâğıt mendil olan işçiler ancak bir sınıf olarak davrandıkları zaman kaderlerini kendi ellerine alabilirler. Ancak bir sınıf olarak davrandıklarında kendilerine ödetilmeye çalışılan krizin faturasını reddedebilir, faturayı kapitalistlere ödetebilirler.

Bu yüzden tek tek işyerlerinde verilen ve her biri fazlasıyla anlamlı olan mücadelelerin sınıf kavgasının birer cephesi olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Kapitalistler, işçilerin en sıradan hak taleplerine bile bu bilinçle yaklaşıyorken, işçi sınıfı da daha yüksek bir ücret, insanca çalışma koşulları taleplerinin o sınıf kavgasının bir parçası olduğunu unutmamalı hiçbir zaman. Ve çoğu zaman birbirinden habersiz, ayrı kanallarda verilen mücadelelerin tek bir potada eridiğinde nasıl bir güç açığa çıkarabileceğinin farkında olmalı.

İşte o gücün en önemli göstergelerinden biri 1 Mayıslar… Tam 136 yıldır dünyanın dört bir yanında meydanlarda tek yürek, tek yumruk oluyor işçi sınıfı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın dört bir yanında meydanları dolduracak, örgütlü gücümüzle kapitalist sömürü düzeninin karşısına dikileceğiz. Faturasını işçi sınıfına ve emekçi milyonlara kestikleri krizin bedelini sömürü, yağma ve talan düzeninin sahiplerine ödetmek konusundaki kararlılığımızı haykıracağız. Ve oradan aldığımız güçle fabrika fabrika, işyeri işyeri, havza havza emeğin kurtuluşu kavgasını büyütmeye devam edeceğiz.

*-*-*

Greif işçilerinin “direniş manifestosu” yol gösteriyor!

(…)

Dayanışmanın büyük gücünü arkamıza aldık, yüzlerce işçinin katıldığı ve söz-karar hakkına sahip olduğu gerçek bir demokrasi ile büyük bir mücadele gücü ve enerjisi yarattık. Öyle ki iki ay boyunca yaptıklarımızı, işçi aidatlarıyla büyük servetlerin üzerinde oturan pek çok sendikanın yapamayacağına eminiz.

İşte bunu yarattığımız gerçek işçi demokrasisine borçluyuz. Yüzlerce işçinin dahil olduğu bu demokrasinin direnişimizin en büyük kazanımlarının başında olduğunu düşünüyoruz. İşçilerin söz ve karar hakkına sahip olduğu, ürettikleri gibi yönettikleri, sözde değil gerçekte bir işçi demokrasisi örneğiydi bu.

(…)

Sadece tek bir patronla değil, gerçekte Amerikan emperyalizmi ve onunla tam bir iş birliği içerisindeki sermaye sınıfı ve devletiyle mücadele ettik. Bu güçler Greif patronunun arkasında birleşti ve bize karşı tam bir cephe oluşturdular. Şubat ayı içerisinde Greif CEO’sunun Türkiye’ye gelerek ekonomi bakanı Nihat Zeybekçi ile görüşmelerinde, ekonomi bakanı bu direnişi bitirmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylemişti. Karşımızda emperyalizmin ve onların işbirlikçilerinin aklını, enerjisini ve gücünü gördük. Bunlar gerçekte son derece makul olan taleplerimizi karşılamak yerine, eylemimiz işçi sınıfına örnek olmasın, sömürü düzenlerinde bir gedik açılmasın, taşeronluk sistemi çökmesin diye bizi ezmeye yöneldiler.

(…)

İşte bu koşullarda sonuna kadar, gücümüzün son damlasına kadar direndik. Belki baştan koyduğumuz hedeflerimize ulaşamadık, ama yine de dediğimizi yaptık. Ya taleplerimizi kabul edecekler ya da kapatıp gidecekler dedik. Taleplerimizi kabul etmediler, ama tabelalarını indirmek, fabrikayı kapalı tutmak zorunda kaldılar. Direnme iradesini gösterenlerin tazminatlarını vermeyerek cezalandırmaya kalktılar, ama direnişimiz onlara geri adım attırdı ve haklarımızı söküp aldık.

Başımız dik, vicdanımız rahat, gururlu ve mutluyuz. Çünkü on yıllar boyu işçi sınıfımıza giydirilen deli gömleğini yırtıp attık. Yasalcı-icazetçi bürokratların saltanatını sarstık. Sömürü cehenneminden bir çıkış yolunun olduğunu gösterdik. Yeni bir mücadele geleneği, kültürü ve değerler sisteminin ilk taşlarını döşedik. Yeni bir yol açtık.

(…)

Artık her bakımdan da daha güçlüyüz. Sınıfımız adına büyük mücadele değerleri yarattık, çetin bir mücadele içerisinde büyük deneyimler kazandık, bu mücadele içerisinde yetişmiş ve kaynaşmış işçiler olarak çıktık. Bunun için bugüne kadar yaptıklarımızı başlangıç sayıyoruz ve mücadelemize devam edeceğimizi ilan ediyoruz.