“Batı emperyalistleri bugün anti-faşist zaferi kendi zaferleri gibi kutluyor. Oysa bu zafer, sosyalist Sovyetler’in, Kızıl Ordu’nun ve Avrupa’nın değişik ülkelerde mücadele etmiş yüz binlerce komünistin onurudur. Burjuva tarihçilerinin emperyalizmin ideologları bu tarihi gerçeği unutturmak için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar hiçbir çaba, bu savaşın gerçekte iki sistem arasında yaşandığını ve zaferin sosyalizmin ilk ülkesinin kahramanca direnişi sayesinde kazanıldığını unutturamayacak.”
İnsanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaş olan II. Emperyalist Dünya Savaşı, kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı akıl almaz bir yıkımdı. 60 ülkenin karıştığı savaşta 50 milyon insan öldü, 55 milyonu sakat kaldı. Bu savaşın temel suçlusu krizler içinde debelenen kapitalist sistemdi. Bu barbarlık düzeninin bağrında yükseldi Hitler faşizmi. Ve kısa bir süre içinde Avrupa’yı kan ve gözyaşına boğdu.
Emperyalist Batı, Hitler’in yayılmasına göz yumdu; Avusturya’nın ilhakı, Çekoslovakya’nın işgali ve en sonunda Polonya’ya saldırı ile dünyanın o ana kadar gördüğü en kanlı savaş resmen başladı. Hitler’in orduları Batı Avrupa’yı hızla işgal etti ve Sovyet topraklarına saldırıya geçti. Batılı emperyalistler sosyalizmin bu ilk devletinin savaşın yıkıntıları altında kalacağı beklentisi içindeydiler.
Ama hesaplar tutmadı… Sovyet halkları, insanlık düşmanı bu makineye karşı dişiyle tırnağıyla direndi. Moskova’da, Leningrad’da, Stalingrad’da; her sokakta, her evde, her odada verilen destansı direnişle Hitler’in orduları durduruldu. 900 gün süren Leningrad kuşatması, 182 gün boyunca taşla, bıçakla, sıcak suyla sürdürülen Stalingrad savunması; tarihe halkların onurlu direnişi olarak geçti.
Bu savaşta, karşı karşıya gelen yalnızca iki ordu değil; iki toplumsal sistemdi. Bir yanda çürümüş kapitalist-emperyalist düzenin vahşi yüzü olan faşizm, öte yanda ise büyük bedellerle kurulmuş sosyalizmin ilk ülkesi… Büyük acılara ve yoksunluklara katlanarak yepyeni bir toplumu kurmanın mücadelesine girişmiş ve bunda önemli mesafeler elde etmiş olan Sovyet insanı, davasının haklılığına derinden inanıyordu. Uğruna savaşacağı sağlam değerlere sahipti. Bunun sağladığı moral üstünlükle olağanüstü bir savaşma gücü ortaya koyabildi. Bütün bir ülke adeta tek bir savaş karargâhı haline getirildi. Kızıl Ordu ile, onunla omuz omuza savaşan bir halkın, Sovyet halkının zaferiydi elde edilen…
Emperyalist Batı’nın “İkinci Cephe” yalanı
Hitler’e karşı “ittifak” kuran emperyalistler, yıllarca Sovyetler Birliği’ni yalnız bıraktı. İki yıl boyunca cepheyi açmadılar. Amaçları belliydi: Hem Sovyetler hem Nazi ordusu birbirini tüketsin, kalan enkazın üzerine kurulacak yeni hegemonya için uygun zemin oluşsun… Ancak Kızıl Ordu’nun mutlak zafer yürüyüşü bu hesapları boşa çıkardı.
1944’te Normandiya Çıkarması ile sonunda cepheyi açmak zorunda kaldılar. O da ancak Sovyetler Berlin kapılarına dayanmışken… Gerçek “İkinci cephe”yi açan ise halkların ta kendisiydi: Fransa’da, İtalya’da, Yugoslavya’da, Yunanistan’da, Çekoslovakya’da komünistlerin önderliğindeki halk direnişleri bu ülkelerin faşizm işgalinden kurtuluşunda başat rol oynadı.
Zaferin gerçek sahibi: Komünistler ve halklar
Batı emperyalistleri bugün anti-faşist zaferi kendi zaferleri gibi kutluyor. Oysa bu zafer, sosyalist Sovyetler’in, Kızıl Ordu’nun ve Avrupa’nın değişik ülkelerde mücadele etmiş yüz binlerce komünistin onurudur. Burjuva tarihçilerin emperyalizmin ideologları bu tarihi gerçeği unutturmak için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar hiçbir çaba, bu savaşın gerçekte iki sistem arasında yaşandığını ve zaferin sosyalizmin ilk ülkesinin kahramanca direnişi sayesinde kazanıldığını unutturamayacak.
Dünya işçi ve emekçileri kendini faşizm belasından kurtaran Sovyet halklarını ve Hitler faşizmine karşı mücadelede hayatını kaybeden değişik Avrupa ülkelerine mensup komünistleri şükranla hatırlayacak.