Şiddet kadınların kaderi değildir!

Kadınların karşı karşıya kaldığı şiddet günden güne artıyor. Sadece ülkemizde değil, dünya çapında en “modern” ülkelerde dahi her üç dakikada bir kadın şiddete uğruyor. Her on bir dakikada bir kadın şiddet sonucu öldürülüyor. Ülkemizde kadına yönelik şiddet AKP iktidarıyla başlamadı ama bu iktidar döneminde tırmanışa geçti. Son yirmi yılda yüzde 1400 oranında artış gösterdi.

Asıl fail kim?

Bu ülkede kanayan bir yara haline gelen kadına yönelik şiddet ve cinayetleri önlemek için devletin nasıl bir politikası var dersiniz? Gerek sermaye sınıfı gerekse iktidar adına her ağzını açan kadına yönelik şiddete karşı olduklarından, kadına verdikleri büyük değerden bahsediyor. Timsah gözyaşları dökerek, şiddete karşı tedbirler aldıklarını, mücadele verdiklerini söylüyorlar. Onların ikiyüzlüce, sahtekarca yalanlarına karnımız tok!

Gerçek şu ki, kadına yönelik şiddeti engellemeyi içeren İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede feshedildiği bir ülkede yaşıyoruz. Yasaların uygulanmadığı, takım elbise giyen-kravat takan şiddet faillerine ödül gibi cezalar verildiği bir ülke burası. Sığınma evlerinin tek tek kapatıldığını, kadınlara yönelik koruma tedbirlerinin uygulanmadığını, kadınlara hakaretler savuranların alkışlandığını hepimiz yaşayarak görüyoruz.

O zaman soruyoruz: Şiddetin asıl faili kim?

Kadına yönelik şiddetin bizzat sorumlusu, sermaye sınıfı ve onun iktidarının yirmi yıldır yürütücüsü olan AKP gericiliğidir. Bir sınıfın başka bir sınıfı sömürdüğü bu düzende, ezilen bir cins olarak kadınların payına, daha katmerli bir sömürünün yanı sıra eşitsizlik ve ayrımcılık düşüyor. Bu düzen ancak baskı ve eşitsizlikten beslenerek ayakta kalıyor. Şiddet ise bu eşitsizliğin ürünü olarak yaşanıyor. Gelenek ve göreneklerden beslenen erkek egemenliği, bu sömürü düzeninin ayrılmaz bir parçasıdır. Buna AKP iktidarının dini istismar eden politikalarını da eklediğinizde, kadınlar üzerindeki baskı daha da derinleşiyor. Tüm bunlara iktidarın güdümünde olan medyayı, burjuva düzen yargısını, kolluk güçlerini eklediğinizde, kadınlar şiddet karşısında tümüyle savunmasız kalıyor. Lafa gelince kadına yönelik şiddete karşı mangalda kül bırakmayanlar, bu sömürü düzeninin gerçek sahipleri, kadına yönelik şiddetin de bizzat suç ortaklarıdırlar.

Kadına yönelik şiddet nasıl önlenir?

Kadın sorununda olduğu gibi, kadına yönelik şiddetin son bulması da, onu yaratan maddi koşulların ortadan kalkmasından geçiyor. Yani erkek egemenliğini besleyen sömürü düzeninin yıkılmasından… Bunun için bugünden vereceğimiz mücadele çok önemli. Kadınların “yaşamak istiyoruz” çığlıklarının arttığı bir süreçte, kadına yönelik şiddete karşı kadın ve erkek emekçiler olarak bulunduğumuz her alanda iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Gaspedilen haklarımızı yeniden elde etmek için, onları daha da geliştirmek için mücadele etmeliyiz. Gelenek-göreneklerle, ekonomik zorluklarla kuşatılmış olan emekçi kadınlar, şiddet karşısında daha kolay boyun eğmek zorunda kalıyorlar. O yüzden, şiddete karşı mücadele taleplerine, insanca yaşanacak ücret, iş güvencesi, ücretsiz ve nitelikli kreş vb. talepleri mutlaka eklemeliyiz.

Kadına yönelik şiddete karşı mücadele sadece kadınların sorunu değildir. Bu tüm toplumun, tüm işçi ve emekçilerin sorunudur. Bireyci, bencil erkek egemen düzen, erkek emekçilerin bilinçlerini de tahrip etmektedir. Erkek işçi ve emekçiler ancak mücadele ederek ve bu mücadele içinde bilinçlenerek, bu tahribattan kendilerini koruyabilirler.

Kadına yönelik şiddete son vermek için, sömürücü asalaklara ve onların hizmetindeki kadın düşmanı iktidara karşı kadın-erkek birlikte mücadeleye!