Kapitalist düzende üretim araçlarıyla birlikte devlet de burjuvaziye aittir. Dolayısıyla bu düzende “eşitlik”, “özgürlük” ve “demokrasi” gibi kavramlar, üretim araçlarının özel mülkiyetinin burjuvaziye ait olduğu ve bununla birlikte siyasal iktidarın da ona ait olduğu gerçeğini gizlemeye yarar.
Bugün en demokratik olduğu iddia edilen ülkelerin bile baskıcı rejimlere dönüştüğü bir tarihsel evreden geçiyoruz. Dünyanın her yerinde işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik hakları kısıtlanıyor. Grevleri yasaklanıyor. Söz basın ve gösteri özgürlüğü sınırlanıyor. Siyasal yaşama katılımı en geri noktalara çekiliyor. Bir an için bu somut gerçeği unutarak soyut planda kendi içinde mükemmel bir burjuva demokrasisi tarifi yapacak olsak bile bu tür bir demokrasinin çok kusurlu ve gerçek bir eşitlikten uzak olduğunu görmek zor olmazdı.
Zira burjuva demokrasi anlayışında politik eşitlik, gerçek bir eşitlik olmayıp, tamamen şekli bir eşitliktir. Örneğin görünürde herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Ancak bir işçinin kendi başına milletvekili adayı olması, bunun gereği olarak bir seçim kampanyası yürütmesi, kendi görüşlerini ortaya koymak için maliyeti milyonlarca liraya varabilecek bir gazete reklamı vermesi mümkün değiildir. En mükemmel burjuva demokrasisinde dahi politik eşitlikler biçimseldir. Ve esas olarak ekonomik eşitsizlikler tarafından sınırları çizilir. İktisadi eşitliğin, “ekonomik demokrasi”nin olmadığı yerde gerçek bir politik demokrasiden söz edilemez.
Bu temel ve can alıcı sorunu bir yana bıraksak bile burjuva demokrasisi biz işçi ve emekçileri siyasal yaşama katmayan, yarattığı birtakım mekanizmalar ile sanki yönetime katılıyormuşuz yanılsaması yaratan bir yönetim biçiminden ötesi değildir. Örneğin her burjuva demokrasisinin temel sac ayağı olarak tanımlanan yasama -yargı- yürütme mekanizmalarını ele alalım. Gerçekte kitlelerin bu kurumlar üzerinde hiçbir denetim hakkı yoktur. Parlamento seçimleri her 4-5 yılda bir yenilenir. Lakin kitleler dört-beş yılda bir seçimlere katılıp “vekillerini” seçtikten sonra, ne “seçtikleri” vekillerini geri çağırabilir, ne parlamentoda yapılan yasalara müdahale edebilir ne de bu yasaların uygulanmasını denetleyebilirler.
Aynı şey yargı yani mahkemeler için de geçerlidir. Yargı görevi tıpkı diğer yönetsel görevler gibi bürokratlar tarafından yerine getirilir. Esasında aynı şey diğer devlet kurumları için de geçerlidir. Burjuva demokrasisinde devletin yönetim aygıtları yığınların katılım ve denetiminden uzaktır.
Yasalar söz konusu olduğunda ise herkesin eşit olduğu söylenir ama yasaların kimin çıkarlarını koruduğundan söz edilmez.
Aynı şey kitlelerin demokratik hakları için de geçerlidir. Söz basın ve gösteri özgürlüğü kâğıt üzerinde vardır. Ama işçi sınıfı ve emekçilerin bunları özgürce kullanmasına izin verilmez. Burjuva demokrasisinde işçi sınıfı ve emekçilere verilen haklar, kitleler daha fazlasını isteyene ve bu istedikleri mevcut düzenle çatışana kadardır.
Kapitalist düzende üretim araçlarıyla birlikte devlet de burjuvaziye aittir. Dolayısıyla bu düzende “eşitlik”, “özgürlük” ve “demokrasi” gibi kavramlar, üretim araçlarının özel mülkiyetinin burjuvaziye ait olduğu ve bununla birlikte siyasal iktidarın da ona ait olduğu gerçeğini gizlemeye yarar. Seçim oyunuyla hem bu gerçeğin üzeri örtülür hem de kitlelere burjuva egemenliği yeniden ve yeniden onaylatılarak emekçilerin sistem dışına çıkmasının önüne geçilir. Yani parlamenter demokrasi emekçi kitleleri siyasal yaşamın dışına atarken, biçimsel mekanizmalarla onları gerisin geri düzene bağlayan aldatmacalar düzeninden fazlası değildir.