Türkiye’de işçi sağlık(sız)lığı!

Nerden bakılırsa bakılsın, çarpık bir mantık ve işleyiş ile işçi sağlığı hiçe sayılmaktadır. Kapitalist patronlar çarklarını döndürmeye, devlet ise denetlememeye devam etmektedir.

Ne yazık ki Türkiye gerçekliğinde işçiler iş cinayetlerinde öldükleri zaman hatırlanmaya değer görülüyor. Daha vahim olan ise, çoklu ölümler olduğunda ancak iş cinayetleri haber değeri görüyor. İşçi sağlığı ve güvenlik kaygısı olmadan üretim rekorları kıran kapitalist patronlar ve onların vahşi kapitalist düzeni böyle istiyor çünkü.

İş kazası adı altında her gün yaşanan ölümlü kazalar, “Kader miydi, kaza mıydı?” tartışması arasında unutulup giderken, çoklu ölümler bir nebze dikkat çekebiliyor. Peş peşe çoklu ölüm ve yaralanmalar, işçi sağlığı sorununun ne denli ciddi olduğunu gözler önüne seriyor.

Kimi zaman bir inşaat vincinde ya da bir pres makinasında, kimi zaman siyanür kaçağı ya da tüp patlamasında olsa da, ölüm işçilerin yazgısı haline getiriliyor kapitalizm koşullarında.

İşçi sağlığı gibi önemli bir konunun Türkiye’de ele alınışının biçimsizliği ise ayrı bir sorun. Konu ne denli önemliyse, yasal mevzuat o kadar işlevsiz hale getirilmiştir. 6331 sayılı İSG Yasası ile kapitalistlerin, işçi sağlığı ve güvenliği hizmetini taşeron konumundaki Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri’nden (OSGB) satın almalarının önü açılmıştır.

İşçi sağlığının serbest piyasa mantığıyla pazarlandığı bir ilişkide önceliğin işçi sağlığı ve güvenliği olamayacağı ortadadır. Zira OSGB sahipleri de kapitalist zihniyetiyle, müşterileri olan diğer kapitalistleri memnun etmek için çalışacaktır. OSGB bünyesinde istihdam edilen İSG uzmanları da kendi patronlarının dediğini yapmak “zorunda” kalacaktır. Aynı baskı fabrikada tam zamanlı çalışan İSG uzmanı için de geçerlidir. Kuşkusuz “patrondan çok patroncu” olanları kastetmiyoruz.

Sonuçta kâğıt üzerinde kalan önlemler ve eğitimlerle prosedür gerçekleştirilmektedir. Kapitalist patronların almadığı önlemler nedeniyle işçiler ölüyor, yaralanıyorken, İSG uzmanları da yargılamaların hedefi olmaktadır. İş kazalarında günah keçisi ilan edilen uzmanlar, yasal müeyyidelerin önüne atılmaktadır. Öte yandan, kapitalistler adına işçiyi iş kazalarında haksız gösterme işi de İSG uzmanlarından beklenmektedir.

Nerden bakılırsa bakılsın, çarpık bir mantık ve işleyiş ile işçi sağlığı hiçe sayılmaktadır. Kapitalist patronlar çarklarını döndürmeye, devlet ise denetlememeye devam etmektedir.

İşçi sağlığı mücadelesi adına alınması gereken çok acil önlemler ve yapılması gereken yasal düzenlemeler bulunmaktadır. İşyeri ölçeğinde devlet denetimi ve bu alandaki taşeron mantığını ortadan kaldıracak yasal değişiklikler gereklidir. Ancak bunların yapılabilmesi için işçi sınıfının örgütlü bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, hem ekmeğini kazanmak için sağlığı riske atılan işçiler hem de ekmeğini İSİG alanından kazanan emekçiler birlikte mücadele etmelidir.