Yerel seçimlerin geride kalmasıyla daha da şiddetlenecek olan sınıf mücadelesinin sonucunu, memnuniyetsizliği her geçen gün artan, bunu da seçim sandıkları üzerinden ortaya koyan geniş sınıf kitlelerinin mücadele düzeyi belirleyecektir. Yaklaşan 1 Mayıs’ı sömürüye, baskıya, sosyal yıkım politikalarına karşı bir meydan okuma gününe çevirmek bu mücadele düzeyini geliştirmenin ilk adımı olacaktır.
31 Mart yerel seçimlerinin üzerinden 15 günü aşkın bir zaman geçti. Sonuçlar tartışılmaya devam ediliyor. İktidarı ve muhalefeti, yazarı, çizeri, yorumcusu ortaya çıkan sonuçlarda belirleyici faktörün “ekonomi” olduğu konusunda anlaşmış görünüyorlar.
Gerçekten de yerel seçimlerin AKP için daha önce yaşamadığı türden bir yenilgiyle sonuçlanmasında milyonların çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesine gösterdiği tepki esas faktördür. Bu tepki büyük ölçüde ana muhalefet partisinde toplanmış, diğer bazı faktörlerin de yardımıyla CHP’yi hayal dahi edemeyeceği bir oy oranına ulaştırmıştır. Oysa ki sorun eğer “ekonomi”, daha doğru bir ifadeyle işçi sınıfı ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı çok yönlü sosyal yıkım saldırıları ise CHP’yi bu konuda alternatif haline getirecek tek bir ciddi söylem, öneri ya da eylemden söz etmek mümkün değildir. Bunun böyle olduğunu görmek için seçim dönemi kampanyalarına bakmak bile yeterlidir. Katlanılmaz hale gelen yoksulluk ve sefalete karşı CHP’nin vaadi daha çok belediye lokantası ya da daha fazla sosyal yardımdan ötesi olmamıştır. Zira göstermelik demagojik çıkışlar bir yana CHP’nin uygulanan ekonomik programa esastan bir itirazı bulunmamaktadır.
CHP’den umut beklemek ölüden gözyaşı beklemekten farksızdır
Tüm bu gerçeklere rağmen CHP’nin elde ettiği seçim başarısının işçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarının çözümünde önemli bir rol oynayacağını düşünen insan sayısı hiç de az değildir.
Üstelik bunların bir kısmı kendini solda ya da emek mücadelesinin içinde tanımlamaktadır. CHP’yi hızla alternatif bir ekonomik program açıklayıp iktidarı erken seçime zorlamaya çağırmakta, işçi sınıfı ve emekçilerin önüne ise bu konuda CHP’ye basınç yapma görevini koymaktadırlar.
Oysa ki yerel seçim sonuçlarının yol açtığı meşruiyet sorununa rağmen CHP önümüzdeki 4 yıl içinde iktidarın daha da yıpranmasını beklemek eğilimindedir. Bu süre zarfında ise kendisinin yalnız emekçiler için değil emperyalist merkezler ve sermaye sınıfı için de en iyi tercih olacağını göstermenin derdine düşecektir. Zira ülkenin kurucu partisi olarak iktidar olmanın yolunun yalnız seçim sandıklarından değil, ondan önce emperyalist merkezlerin onayından ve Türkiye burjuvazisinin desteğinden geçtiğini en iyi onlar bilmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı yıkımın derinleşmesi, yoksulluk ve sefaletin daha da katlanılmaz hale gelmesi onları temelde ilgilendirmemekte aksine bu yıkımın kendilerini iktidara taşıyacağının hayallerini kurmaktadırlar.
Önemli olan işçi sınıfı ve emekçilerin nasıl bir inisiyatif sergileyeceğidir
Bu yüzden işçi sınıfı için önemli olan CHP’nin elde ettiği başarı değil, AKP’nin aldığı ağır yenilgidir. Bu sayfalarda seçimlerin hemen arkasından söylendiği gibi bu yenilgi, iktidarı uygulamak zorunda olduğu ekonomik, sosyal ve siyasal saldırı programlarından alıkoymayacak ama işçi sınıfı ve emekçilerin bunlara karşı mücadelesini kolaylaştıracaktır.
Yerel seçimlerin geride kalmasıyla daha da şiddetlenecek olan sınıf mücadelesinin sonucunu, memnuniyetsizliği her geçen gün artan, bunu da seçim sandıkları üzerinden ortaya koyan geniş sınıf kitlelerinin mücadele düzeyi belirleyecektir. Yaklaşan 1 Mayıs’ı sömürüye, baskıya, sosyal yıkım politikalarına karşı bir meydan okuma gününe çevirmek bu mücadele düzeyini geliştirmenin ilk adımı olacaktır.