Krizin faturasını reddedelim!

“Kapitalist düzende ekonomik kriz dönemleri, işçilerin yaşam ve çalışma koşullarının iyice ağırlaştırıldığı dönemlerdir. Hangi politika uygulanırsa uygulansın, kapitalistlerin krizden çıkış yolu, krizin faturasını emekçilerin sırtına yüklemektir. Uygulanan yöntemler değişse de bu temel gerçek değişmez. Sermayenin krizden çıkış reçeteleri işçilerin ücretlerinin ne kadar geriletileceğinin, krizin yükünün hangi yöntemlerle halkın sırtına yıkılacağının planlanması ve hesaplanmasıdır. Sonuçta krize müdahale planı işçi ve emekçilerin cüzdanları üzerinden yapılmaktadır. Sermaye sınıfının talepleri ve krizin gittikçe derinleşmesi daha ağır saldırıların devreye gireceğini göstermektedir.”

Mayıs seçimleri öncesinde Erdoğan “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar, kusura bakmasınlar. Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam” diyordu. Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözleriyle başlayan faiz indirimlerinin üzerinden 27 ay geçti. 23 Eylül 2021’de başlayan indirimlerle faiz yüzde 19’dan yüzde 8,5’e kadar düştü. Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesiyle birlikte ise son yedi ayda yüzde 42,5’e yükseldi. Böylece sıkça dile getirilen “rasyonel zemin”e dönülmüş oldu.

Yüksek faiz politikasıyla bir yandan zaten borçlanma ile yaşayan ücretlilerin alım gücü iyice geriye çekiliyor. Öte yandan yurtdışı kaynaklı sermayenin ülkeye gelip TL cinsinden “yatırım” yapması hedefleniyor. Nitekim “tatlı kâr” kokusunu alan yabancı fon kaynakları şimdilik ülke piyasasına yönelmiş görünüyor. Merkez Bankası da bu politika ile döviz rezervini büyütmeye, böylece dövize müdahale imkanlarını arttırmaya çalışıyor.

Yabancı fonlar ile yerli para spekülatörleri kâr ettikleri sürece bu politika sürecektir. Sonrası ise tufandır. Yüksek faiz ve dövizin makul seviyede tutulması ile daha çok borsa ve hisse senedine yatırım yapan iç ve dış fonlar, vurgunu yaptıktan sonra dövize dönüp yollarına devam edeceklerdir. Erdoğan’ın işine geldiğinde bütün kötülüklerin kaynağı ilan ettiği “faiz lobisi” bu günlerde Mehmet Şimşek’in kurtuluş planının anahtarıdır.

Bu politikalar döviz açığı sarmalında iyice sıkışan saray iktidarını bir nebze rahatlatabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Ama daha şimdiden “Bu kez çözüm en azından farklı”, “Erdoğan’ın inadı kırıldı”, “rasyonel politikanın başarısı” gibi söylemlerle algı yaratılmaya çalışılıyor. Uzun ve kısa vadeli sonuçlar halka “bir çıkış var, kötü günler geride kalacak” mesajları ile sunuluyor. Mehmet Şimşek “Kötü günler geride kalacak” diyor. “Bütçe açığı ve cari açığı küçültüyoruz, dış kaynağı kolaylıkla buluyoruz. Programımız çalışıyor!” diye ekliyor. Dalga geçer gibi “Bizimki acı reçete ne yazdığını hasta bilse hasta ilacı içmez” diyor. Halka değil sermaye sınıfına konuşuyor.

Oysa bu politikaların özünü yabancı fonların yüksek faiz ile piyasaya çekilmesi, sonrasında buradaki varlıklarının kalıcı hale getirilmesi için onlara yeni vurgun ve sömürü alanlarının yaratılması oluşturuyor. Bunun sağlanmasının yolu ise düşük ücretler ile esnek ve dizginsiz çalışma koşullarının iyice derinleştirilmesinden geçiyor. 

Kapitalist düzende ekonomik kriz dönemleri, işçilerin yaşam ve çalışma koşullarının iyice ağırlaştırıldığı dönemlerdir. Hangi politika uygulanırsa uygulansın, kapitalistlerin krizden çıkış yolu, krizin faturasını emekçilerin sırtına yüklemektir. Uygulanan yöntemler değişse de bu temel gerçek değişmez. Sermayenin krizden çıkış reçeteleri işçilerin ücretlerinin ne kadar geriletileceğinin, krizin yükünün hangi yöntemlerle halkın sırtına yıkılacağının planlanması ve hesaplanmasıdır. Sonuçta krize müdahale planı işçi ve emekçilerin cüzdanları üzerinden yapılmaktadır. Sermaye sınıfının talepleri ve krizin gittikçe derinleşmesi daha ağır saldırıların devreye gireceğini göstermektedir.

Bu tablonun değişmesi işçi sınıfımızın mücadele düzeyinin gelişmesine ve sırtımıza yıkılan faturaya karşı vereceği tepkiye bağlıdır. Pazar arabamıza ne gireceği artık para politikalarının değil mücadelenin konusudur. Topyekûn saldırı dalgası tüm işçileri eşit derecede etkilemektedir. O halde bu saldırı ancak hep birlikte, topyekûn mücadele ve direniş bakışıyla püskürtülebilir.