Iğdır’dan Çatalca’ya devlet sermayenin devletidir!

“Söz konusu emek-sermaye kavgası olduğunda devletin de onun görevli memurlarının da safı bellidir. Bu devlet sermayenin devletidir. Onun çıkarlarını korumak, ona hizmet etmek için vardır. İşçi sınıfı eğer emeğini korumak istiyorsa bu gerçeği hiçbir zaman aklından çıkarmamalı, emek mücadelesini demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi ile birlikte büyütmelidir.”

Kolluk kuvvetleri işçi eylemlerinin olmazsa olmaz müdavimidir. Ne zaman işçiler hakkını aramak için eyleme geçse, ne zaman bir işyerinde kapitalistin saldırılarına karşı direniş başlasa polis ya da jandarma hemen orada bitiverir. Gerekçe kamu düzenini korumaktır. İşçiler haklarını ararken eylem yapmamalı, en fazlasından işi mahkemelere bırakmalıdır onlara göre. Yoksa kamu düzeni bozulabilir.

Ama kapitalistin işçileri kapı önüne koyması, tazminat hakkını bile gasbderek açlığa mahkûm etmesi, insanlık dışı çalışma koşulları içinde sömürmesi ise kamu düzenini bozmaz mesela. Zira kamu düzeni diye savunulan sermaye düzenidir. Bu yüzden atılan işçinin işyerinin kapısı önünde direnmesi, önlük giymesi, slogan atması, sesini duyurmaya çalışması bu düzen için tehlikelidir.

Hatta yasalarda açıkça yasak olduğu yazmasına rağmen kapitalist patron işyerine kaçak işçi sokmaya, içeriden malzeme ve makine kaçırmaya çalıştığında da kamu düzenini bozan patron değil “yasadışı” uygulamalara izin vermek istemeyen işçilerdir. Ve bunlar olduğunda devletin “güçlü ve şefkatli” kolluğu hemen işe koyulur. Kamu düzenini korumak demek biber gazıyla copuyla işçiyi susturmak demektir.

Geçtiğimiz günlerde bu alışık olduğumuz tabloya pek de uyumlu olmayan bir görüntü yansıdı Iğdır’dan. İl Emniyet Müdürü ağzında gevşek gevşek çiğnediği sakızı ile Iğdır Belediyesi’nde işten atılanları eylem alanında ziyaret etti. Hatta işi bir adım ileriye götüren müdür “eylemi engellemeye çalışanların karşılarında emniyet güçlerini bulacağını” da söyledi. İlk bakışta oldukça şaşırtıcı gözüken bu tablo olayın iç yüzü ortaya çıkınca aydınlandı. Iğdır Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre işlerine son verilenler kayyım döneminde ve seçimlerin hemen öncesinde işe alınan, işe bile gelmeden maaş alanlar, yani bilinen adıyla bankamatikçilerdi. Eylemi organize eden ise yıllardır AKP’nin arka bahçesi olarak çalışan Hizmet-İş. Yani işçiyi değil kayyımı ve onun icraatlarını korumak için oradaydı emniyet müdürü. Ne de olsa kayyım da kamu düzeni için atanmıştı.

Zaten Iğdır’da yaşananların hemen ardından bildiğimiz Türkiye manzarasını ülkenin diğer ucunda, Çatalca’da gördük. Ürdün sermayeli Polonez Gıda’da işçiler insanca bir ücret, sosyal haklar, kötü muamele ve mobbinge son verilmesi gibi taleplerle Tekgıda-İş Sendikası’na üye oldular. Anayasal hakkını kullanan işçilere Polonez kapitalistinin cevabı ise hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde işten atma oldu. Önce 13 işçi ardından 100 civarı işçi haksız hukuksuz bir şekilde işten atıldı. Polonez kapitalisti atılan işçilerin yerine gündelik işçileri fabrikaya sokmaya çalıştığında ise bunu engellemeye çalışan direnişçi işçiler “yolu kapattıkları” bahanesi ile polis saldırısına uğradı. Dahası Çatalca Kaymakamı polis saldırısını protesto etmek için Kaymakamlık önüne gelen işçileri şov yapmakla suçladı.

Polonez’de yaşananlar bir kez daha devletin tüm kurumları ile kimin safında, kimin hizmetinde olduğunu gösterdi. Aynı daha önce Agrobay’da, Lezita’da olduğu gibi… Aynı Greif’te, Tekel’de ve sayısız işçi direnişinde olduğu gibi…

Söz konusu emek-sermaye kavgası olduğunda devletin de onun görevli memurlarının da safı bellidir. Bu devlet sermayenin devletidir. Onun çıkarlarını korumak, ona hizmet etmek için vardır. İşçi sınıfı eğer emeğini korumak istiyorsa bu gerçeği hiçbir zaman aklından çıkarmamalı, emek mücadelesini demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi ile birlikte büyütmelidir.