“Coca-Cola Türkiye de diğer bütün kapitalistler gibi emek sömürüsüyle işçilerin sırtından büyüyor. Yaptıkları reklamlarla kitlelerin gözlerini boyuyor, ürünlerini ihtiyaç olarak görmemizi sağlıyor, maddi çıkarları için bütün insani, toplumsal değerlerimizi sömürüyor.”
Coca-Cola reklamlarını veya market raflarındaki kutu ve şişeleri herkes görmüştür. “Esra’nın emeğiyle”, “Hande’nin emeğiyle” “Türkiye’de üretildi” yazıyor etiketlerde. Coca-Cola bir satış stratejisi olarak emeğe değer verdiğini göstermek istiyor. Ayrıca, Türkiye’de üretildiğini ve Türkiye’deki şirketin çoğunluğunun Türk sermayesine ait olduğunu vurgulamak istiyor reklam. Böylece pek makbul olan yerlilik-millilik çuvalının içine dünyanın en büyük emperyalist tekellerinden biri de kendini atıyor.
Reklamların kapitalist üretimdeki yeri elbette küçümsenemez. Hele ki doğrudan tüketiciye ürün sunan firmalar için. Ama bazı gerçekleri milyon dolarlık reklam kampanyaları bile gizleyemez. Bu milyonlarca kutu ve şişeyi işçiler üretiyor doğru, ancak yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam ediyor Esralar, Handeler…
Coca-Cola Bursa, Ankara, Çorlu, Sapanca, Hazar, İzmir, Köyceğiz, Elazığ, Mersin ve Isparta’da toplam 10 fabrikada üç bin işçinin emeğinin sömürüsü ile üretim yapıyor. Toplamda da 30 bin kişinin doğrudan veya dolaylı emeği ile yüksek kârlar elde ediyor.
Coca-Cola Türkiye 2024’ün ikinci çeyreğinde (Nisan-Mayıs-Haziran) 5,4 milyar lira net kâr etmiş. 30 bin çalışana verdiği ücretlerin en az 3-4 katı kâr elde ettiği ortada.
Bizlerin emeğini sömürdükleri yetmezmiş gibi, insanların duygularını da sömürüyorlar. Sözde emeğe değer verdiklerini söyleyenlerin tek derdi ürünlerini satabilmek. Diğer bir yandan da Coca-Cola’ya yönelik boykotun etkisini kırmak için “Türkiye’de üretildi” söylemini öne çıkartıyorlar.
Coca-Cola Türkiye de diğer bütün kapitalistler gibi emek sömürüsüyle işçilerin sırtından büyüyor. Yaptıkları reklamlarla kitlelerin gözlerini boyuyor, ürünlerini ihtiyaç olarak görmemizi sağlıyor, maddi çıkarları için bütün insani, toplumsal değerlerimizi sömürüyor.
Bu ürünler işçilerin emeğiyle üretiliyor. Bu tartışılmaz bir gerçek. Ancak bu düzende, bu ürünler üzerinde -onları üretmiş olmasına rağmen- işçilerin hiçbir hak sahipliği yok. İşçilerin ürettiği, sermayenin el koyduğu bu ürünler, onların zenginliklerine zenginlik katıyor.