İşbirlikçi sendika yönetimlerinden bağımsız olarak tabandan örgütlenmek ve özünde iki sınıfın karşı karşıya geldiği sözleşme sürecinde “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla hareket etmektir!
Belediyelerde 50 bini aşkın işçiyi ilgilendiren toplu sözleşme süreci devam ediyor. Hizmet-İş ve Genel-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu AKP ve CHP’li belediyelerin bir kısmında sözleşmeler imzalandı. Kartal ve Ataşehir Belediyeleri’nde olduğu gibi Genel-İş Genel Merkezi, işçilerin hatta şube yönetiminin iradesini hiçe sayarak satış sözleşmelerine imza attı. Gazetemizin yayına hazırlandığı süreçte Buca Belediyesi’nde satış sözleşmesine imza atılırken Kadıköy, Beşiktaş ve Lüleburgaz Belediyesi işçileri de greve hazırlanıyordu.
Ekonomik krizin derinleştiği ve bunun faturasının çok yönlü olarak işçi ve emekçilere ödetilmek istendiği bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte on binlerce işçiyi kapsayan belediye sözleşmeleri krizin faturasına karşı mücadelenin büyütülmesi açısından elbette önem taşıyor. Zira bugün belediye işçilerinin karşısında farklı partilerden belediye yönetimleri olmasına rağmen, hepsi Mehmet Şimşek programında ortaklaşıyorlar. Krizi bahane ederek belediye işçilerine sefalet koşullarını dayatıyorlar.
Bugün sözleşme süreçlerinde belediye işçilerinin karşısında bir yanda AKP’li belediye yönetimleri var. Tescilli işbirlikçi sendika Hizmet-İş’le beraber yıllardır belediyeleri al gülüm ver gülüm yönetiyorlar.
Öbür yanda CHP’li belediyelerde işçilerin karşısında SODEMSEN (Sosyal Demokrat Kamu İşverenler Sendikası) adı verilen bir patron örgütü ve CHP yönetimleri var. CHP, her geçen gün derinleşen ekonomik kriz karşısında işçilerin ve tüm ezilen kesimlerin haklarını savunduğunu iddia ediyor. Bunun için mitingler düzenliyor, “emek büroları” kuruyor, asgari ücret 30 binin altında olursa “memleketi size dar edeceğiz” diyerek iktidara rest çekiyor. Kendi bünyesindeki işçilere ise sefalet koşullarını reva görüyor. İşçilerin iradesini bastırırken “hak, hukuk” dinlemiyor. Sonra da sosyal belediyecilikten, halka hizmetten bahsediyor. Süregiden sözleşme süreçleri çok açık bir şekilde gösteriyor ki, CHP’nin ekonomi politikasının AKP’den bir farkı yoktur. O da tıpkı AKP iktidarı gibi krizin faturasını işçi sınıfının sırtına yıkmak istemektedir.
CHP yönetiminin belediye işçilerine sefalet koşulları dayatmasında kuşkusuz en büyük dayanağı, CHP yönetiminin payandası haline gelmiş Genel-İş Sendikası yönetimidir. Belediye işçileri, temsilcileri görevden alan, şubelere müdahale eden, işçilerin iradesini yok sayarak satış sözleşmelerini imzalayan tescilli hain takımını çok iyi tanıyor. Remzi Çalışkan ve ekibi, sınıfa ihanette uğursuz rollerini bu sözleşme sürecinde de yerine getirdiler. Kartal Belediyesi işçilerinin, hatta şube yönetiminin iradesini hiçe sayarak gece yarısı satış sözleşmesini imzaladılar. Böylece yalnız Kartal Belediyesi işçilerinin değil, diğer belediyelerdeki işçilerin direnme iradelerini baştan sakatlamayı hedeflediler.
İşveren sendikası kılığındaki CHP yönetimleri ile onların aparatı Genel-İş yönetimlerinin sergilediği, dört yılda bir tekrarlanan “sözleşme oyunu”nu bozmak belediye işçilerinin elinde. Belediyelerin çoğunluğunda satış sözleşmeleri imzalamış olsa da bu “oyun” bozulmalı, zincir bir yerinden kırılmalıdır.
Bunun da tek yolu var. İşbirlikçi sendika yönetimlerinden bağımsız olarak tabandan örgütlenmek ve özünde iki sınıfın karşı karşıya geldiği sözleşme sürecinde “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla hareket etmektir!