Grev hakkı fiili grevle kazanılır!

Grev yasakları ancak fiili-meşru çizgide dişe diş bir mücadeleyle aşılabilir. İşçi sınıfının bütün bir mücadele tarihi göstermektedir ki, grev hakkı Kavel’de olduğu gibi hep fiili grevlerle kazanılmıştır. En küçük bir hakkın dahi ancak böyle bir mücadeleyle kazanılabileceği bir an bile unutulmamalıdır.

Grev, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının en önemli silahlarından biridir. Sermaye devleti uzun yıllar boyunca grev hakkını tanımamıştır. 1961 Anayasası’nın kâğıt üzerinde tanıdığı bu hakkın hayata geçmesi için Kavel grevinin fiilen gerçekleşmesi gerekmiştir.

Kapitalistler ve iktidarlar işçi hareketinin gerilediği her dönemde grev hakkına saldırmışlardır. Gerek fiilen gerekse kimi yasalarla bu hakkı sınırlamaya, mümkünse ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Özellikle AKP’nin 22 yıllık iktidarı boyunca sık sık başvurduğu grev ertelemeleri, grev hakkını ortadan kaldıran en önemli saldırılardan biri olmuştur.

***

Grev yasakları, öncesinde de bazı uygulamalara konu olmakla birlikte esas olarak 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından karşımıza çıkıyor. 12 Eylül sonrasında yarım milyon işçinin 38 grevi yasaklanırken, bunlardan 21’i AKP’li yıllarda gerçekleşmiştir.

“Milli güvenlik” ve “genel sağlık” gerekçesiyle grevlerin yasaklanmasının esas amacı, sermaye sınıfının çıkarlarını korumak, sömürünün devamlılığını sağlamaktır. Yasaklanan grevlerin birçoğunun özel sektörde olması da “güvenlik” ve “sağlık” gibi gerekçelerin bahane olduğunu göstermektedir.

OHAL’den istifade grevleri yasaklamalarıyla övünen Erdoğan artık OHAL’e de ihtiyaç duymuyor. Bir kararname ile grevleri yasaklıyor.

13 Aralık’ı 14 Aralık’a bağlayan gece yine bir gece yarısı kararnamesiyle, Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Hitachi, Grid Solutions, Schneider, Arıtaş’ta grevler “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. Her ne hikmetse MESS üyesi olmayan Green Transfo grevi ise yasaklanmadı. Bu bile bu gerekçelerin bahane olduğunu, esas amacın grevlerle sıkışan MESS’e kalkan olmak olduğu göstermeye yeter. 

Yasalara dayanarak hayata geçirilen grev yasaklarına karşı fiili ve meşru olarak grev iradesine sahip çıkmak, sınıf mücadelesinin gereğidir. Zira belirleyici olan sermaye düzeninin yasaları değil, sınıf mücadelesinin yasalarıdır. Hakkımız olanı almak, emeğimize sahip çıkmak istiyorsak, bu bilinç, iddia ve iradeyle davranmak durumundayız.

En önemlisi de, grev yasaklarının sadece grevi yasaklanan işçilere yönelik bir saldırı olmadığıdır. Bir bütün olarak işçi sınıfını ve sınıf mücadelesini hedeflemektedir. Cevabını da işçi sınıfı olarak vermek boynumuzun borcudur.

Bu yüzden Birleşik Metal-İş Sendikası’nın aldığı grev yasaklarını tanımama ve grevleri devam ettirme tutumuna başta metal işçileri olmak üzere tüm işçi sınıfı sahip çıkmalıdır. Emeğin kurtuluşu mücadelesi, baskı ve yasaklara karşı mücadelenin yükseltilmesi ve dayanışmanın örülmesiyle büyüyecektir.

Gazetemiz hazırlanırken devam eden grev sürecinde farklı gelişmelerin yaşanması, şu veya bu sonuçla bir anlaşmanın olması da olasıdır. Ancak şu bilinmelidir ki, işçi sınıfı bu süreçten kazanımla çıkmak istiyorsa, taban iradesini açığa çıkartmalıdır. Herkes taşın altına elini koymalı ve mücadelenin birer öznesi durumuna gelmelidir. İşçilerin onayı olmadan hiçbir sözleşme imzalanmamalı, bütün görüşmeler açık bir şekilde yürütülmelidir. Grevlerle dayanışmayı büyütmek için dört bir koldan harekete geçilmelidir. Bu grev hepimizin grevidir, konulan yasaklarla bizlerin mücadelesinin önü kesilmek istenmektedir. 

Grev yasakları ancak fiili-meşru çizgide dişe diş bir mücadeleyle aşılabilir. İşçi sınıfının bütün bir mücadele tarihi göstermektedir ki, grev hakkı Kavel’de olduğu gibi hep fiili grevlerle kazanılmıştır. En küçük bir hakkın dahi ancak böyle bir mücadeleyle kazanılabileceği bir an bile unutulmamalıdır.