Dönem “ne kadar mücadele o kadar kazanım” parolasının geçerli olduğu bir dönemdir. Süren halk hareketi, iktidarı zora düşüren gelişmeler Tüpraş işçisinin lehinedir. Eğer mücadele kararlılığı ortaya konulursa, her türlü barikat aşılır. Sonunda diz çöken Koç sermayesi olur. Bu da yalnızca Tüpraş işçisi için değil tüm işçi sınıfı için büyük bir kazanım olur.
Tüpraş’ta TİS süreci Koç kapitalistinin sefalet dayatmasıyla sürüyor. Pandemi ve kriz demeden durmaksızın kâr rekorları kıran, zenginliği ile dünya devi olmakla övünen işletmenin 3500 Tüpraş işçisine sefalet ücretini reva gördüğü süregiden sözleşme sürecinden anlaşılıyor.
Tüpraş yönetimi her dönem yeni hak gaspı talepleriyle masaya oturuyor. İlk oturumda ücret zammı için yüzde 15 teklif eden Koç sermayesi, en son oturumda ise bunu yüzde 25’e çekti. Petrol-İş Sendikası başlangıçta yüzde 85 talep ederken son görüşmede bunu yüzde 76’ya düşürdü.
Tüpraş sermayesi ülkenin en önemli işletmelerinden birinde işçi ücretlerini ve haklarını en geri seviyeye çekerek, özelleştirme sürecinden bu yana devam eden saldırılarını artık kesin bir sonuca ulaştırmak istiyor. Bu amaçla gitgide daha pervasızlaşıyor.
Koç sermayesi bu cüreti nereden alıyor?
İşçi sınıfının en güçlü silahı olan grev hakkı Tüpraş’ta yasak. İşçinin üretimden gelen gücünü kullanması keyfi biçimde yasalarla engellenirken, Yüksek Hakem Kurulu da bir sopaya dönüşmüş durumda. Uzun yıllardır grev yasağıyla işçinin elini kolunu bağlamaya çalışan sermaye sınıfı, belli ki iktidarın baskıcı uygulamalarına bu sefer daha çok güveniyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin tamamen askıya alındığı bugünkü ortamda her türlü dayatmanın daha kolay hayata geçebileceğini düşünüyor.
Koç, kamuoyunda AKP karşıtı bilinse de iktidarın adım adım ördüğü tek adam rejiminden en çok faydalanan grupların başını çekiyor. Kâr oranları ve büyüme verileri bu durumu kanıtlıyor.
Ülke, iktidarın baskı politikalarına karşı protestolarla sarsılırken Koç sermayesi cüretini iktidarın baskıcı politikalarından alıyor. Ondan medet umuyor. Yani Tüpraş işçisinin karşında yalnızca Koç yönetimi değil aynı zamanda AKP iktidarı da bulunuyor.
İktidara dönük protestolar ve Tüpraş sözleşmesi
Tüpraş Türkiye’nin en önemli işletmelerinden biri. Bu da Tüpraş işçisini sınıf hareketinin en önemli bölüklerinden biri haline getiriyor. Baskı ve sömürünün arttığı bugünlerde Tüpraş işçisinin önünde ya yasal mevzuatı bir yana koyarak fiili mücadele etmek seçeneği ya da sefalet ücretine ve diğer dayatmalara mahkûm olma zorunluluğu duruyor.
Bugün başta öğrenciler olmak üzere değişik toplum kesimleri kendi geleceklerinin gasp edildiğini gördükleri için sokaklara, meydanlara çıkıyorlar. Copu, polisi ve tutuklanmayı göze alıyor, farklı ideoloji ve dünya görüşüne sahip oldukları halde birlikte mücadele ediyor ve bedel ödemekten geri durmuyorlar. Tüpraş işçisi gibi iktidarı kalbinden vurabilecek araçlara da sahip değiller. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, azımsanmayacak bir mücadele geleneğine sahip olan Tüpraş işçisinin bu mücadeleden öğrenecek çok şeyi var. Bunun başında kazanmak için bedeller ödemenin şart olduğu gerçeği duruyor.
Yapılması gereken bellidir. Taleplerin arkasında durulacak, aynen metal işçilerinin yaptığı gibi grev yasağı ve Yüksek Hakem Kurulu’nun işçiye rağmen aldığı kararların tanınmayacağı önden ilan edilecektir. Fiili-meşru mücadele ve sonuçları göze alınacak, taleplerden kazanıncaya kadar vazgeçilmeyecek.
Dönem “ne kadar mücadele o kadar kazanım” parolasının geçerli olduğu bir dönemdir. Süren halk hareketi, iktidarı zora düşüren gelişmeler Tüpraş işçisinin lehinedir. Eğer mücadele kararlılığı ortaya konulursa, her türlü barikat aşılır. Sonunda diz çöken Koç sermayesi olur. Bu da yalnızca Tüpraş işçisi için değil tüm işçi sınıfı için büyük bir kazanım olur.
Petrokimya İşçileri Birliği