“Kadınların ve çocukların korunmadığı bir düzende “aileyi korumak” demek, kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve erkek egemenliğinin sürmesi anlamına geliyor.”
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz aylarda kamu sektöründe çalışan kadınlara “başörtüsü serbestisi” önermişti. Tayyip Erdoğan bu anlamsız öneriyi fırsata çevirdi, kendi deyimiyle verilen pası değerlendirdi. “O zaman bunu anayasal güvenceye kavuşturalım” diyerek, yeni bir anayasa değişikliği tartışması başlattı.
CHP’nin muhafazakâr kesimlere mesaj vermek için yaptığı bu hamle, Erdoğan’ın “toplumsal kutuplaşmayı” yeniden canlandırma umutlarını tazeledi. Türban konusu bu sefer “ailenin korunması” aldatmacasıyla birlikte bir kez daha piyasa sürüldü.
Siz kimi kandırıyorsunuz?
Hepimizin bildiği bir gerçek var ki, kamu sektöründe on yıldır türban yasağı zaten yok. Bu yasak 2013 yılında çıkan bir genelge ile kaldırıldı. Dolayısıyla bu yapay tartışma seçimlere dönük hesaplarla yapılmış bir hamle yalnızca.
Olmayan başörtüsü yasağı üzerinden tartışmalar sürerken, bu ülkede kadınlar yoksullukla boğuşuyorlar. Aldıkları düşük ücretlerle ayın sonunu nasıl getireceklerini kara kara düşünüyorlar. Ateş pahası olan kreş ücretlerini ödeyemedikleri için işlerini bırakmak zorunda kalıyorlar. İşyerlerinde taciz ve mobbinge uğruyorlar. Göz göre göre gerçekleşen kadın cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyorlar.
CHP tüm bu sorunlar için bugüne kadar dişe dokunur bir mücadele vermiş değil. Her fırsatı biz kadınlara dönük yeni bir saldırının imkanına çeviren AKP’nin ise bu sorunları çözmek gibi bir derdi zaten bulunmuyor.
AKP kadın düşmanı bir partidir!
AKP iktidarı 20 yıl boyunca biz kadınlara olan düşmanlığını her fırsatta ortaya koydu. Bizleri sürekli aşağıladı. İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle kazanılmış haklarımızı ortadan kaldırmaya çalıştı. Gerçekleştirdiği uygulamalarla sırtımızdaki çifte sömürü zincirine yeni halkalar ekledi. Tüm bunlarla birlikte emekçiler arasında ulusal, cinsel, etnik ve mezhepsel ayrımcılığı körükledi. Bu ayrımlar üzerinden bizi gerçek sorunlarımızdan uzaklaştırmaya çalıştı. Şimdi de gerçek yaşamda bir karşılığı olmayan başörtülü-başörtüsüz ayrımı üzerinden yine aynısı yapılmaya çalışılıyor.
AKP’nin korumak istediği kendi iktidarıdır!
Hazırlanan tasarıda “ailenin korunması” adı altında bir düzenleme de gündemde. “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ifadesindeki “eşler” tanımı “kadın” ve erkek” olarak değiştiriliyor. “Aileyi korumak” adı altında gerçekleşecek bu değişikliğin LGBT’lere karşı yeni bir baskı aracı olacağına şüphe yok. Aslında iktidar sözcüleri bu gerçeği gizlemeye dahi çalışmıyorlar. AKP’nin görünmez ortağı tarikatlar ile medyadaki bir avuç sapkın da bunu kadınlara ve eşcinsellere yönelik yeni saldırıların dayanağı yapmak istiyor.
Bu ülkede kadınların ve çocukların korunmadığı kapkaranlık bir tablo var. Geçtiğimiz yıl 500’ü aşkın kadın katledildi. Faillerinin çoğu haksız tahrik, iyi hal indirimleri ile ödül gibi cezalar aldı.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından en az 230 kadın katledildi. Resmi rakamlara göre 2022’nin ilk dokuz ayında 250 çocuk istismara uğradı. Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi ise tarikat-cemaatlerde yaşananların sadece küçük bir örneği.
Kadınların ve çocukların korunmadığı bir düzende “aileyi korumak” demek, kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve erkek egemenliğinin sürmesi anlamına geliyor.
AKP iktidarı siyasal hedefleri için bu anayasa değişikliğini gündeme getiriyor. Ancak bu değişikliklerin kadınların yaşadığı sorunlara hiçbir faydası yok. Tam tersine, başka yasal düzenlemelerin önünü açarak haklarını gaspetmeyi, kadınlar arasında eşitsizlik ve ayrımcılığı derinleştirmeyi hedefliyor.Bizler bu tartışmaları ve buna dayalı anayasa değişikliğini toptan reddetmeliyiz. Bizlere yoksulluğu, şiddeti ve köleliği dayatan bu düzene karşı kendi gerçek taleplerimiz için mücadeleyi yükseltmeliyiz.