Üç kuruşluk nafakaya da göz diktiler!

Sınırları da olsa kadınların kazanılmış yasal haklarının gasp edilmesine karşı çıkmalıyız. Ancak tüm bu yasaların kadınların gerçek çıkarlarını temsil etmediğini unutmamalıyız. Kadınlar için gerçek eşitlik ve özgürlük ancak sınıfların ve sömürünün olmadığı bir düzenle mümkündür. Haklarımızı koruma mücadelesi verirken bu gerçeği de aklımızdan çıkarmamalıyız.

Nafaka tartışması, iktidar sözcüleri tarafından dönem dönem kamuoyunun gündemine getiriliyor. Gerçek dışı söylemlerle, algı operasyonları yapılarak tartıştırılıyor ve oluşan tepkilerin ardından geri çekiliyor. Bu tablonun gösterdiği bir gerçek var ki, AKP iktidarı boşanan kadınların en temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olan nafaka hakkını kaldırmak istiyor. Seçimlerin ardından oluşan gerici ittifakın en temel taleplerinden biri de buydu. Yeni kabinenin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da vakit geçirmeden “süresiz nafaka”nın adil olmadığına işaret etti. “Eğer bir mağduriyet oluşuyorsa, üstesinden gelmek lazım” dedi. Bakanın kastettiği mağduriyet, boşanma sonrasında üç kuruş nafaka (çoğu kez de ödenmeyen) ile geçinemeyen, en ağır koşullarda yaşamak zorunda kalan kadınların mağduriyeti değil. Bahsedilen mağduriyet nafaka ödeme yükümlülüğü verilen erkeğin mağduriyeti.

Göreve ilk adım attığı günlerde kadınların büyük bir kangrene dönüşmüş sorunları konusunda söz söylemeyip, nafaka konusunda erkeklerin zor durumda olduğundan bahseden Göktaş, sadece ve sadece erkek egemen düzenin ihtiyaçlarını düşündüğünü göstermiş oluyor. Dahası algı operasyonlarına başvuruluyor. Nafakanın süresiz olduğu, bir gün evli kalınsa dahi ömür boyu nafaka ödeneceği söylemi yayılıyor.

Oysa gerçekte mevcut yasalarda durum bu değil.

1- Boşanma nedeniyle yoksulluk yaşayacak taraf, diğer taraftan yoksulluk nafakası talebinde bulunur. Yoksulluğa düşecek taraf erkek ya da kadın olabilir. Ancak yaşadığımız düzende yoksulluğu yaşayan ve boşanma durumunda mağduriyet ile karşı karşıya kalanlar oldukları için, kadınlar için nafaka farklı bir önem taşıyor.

2- İddia edildiği gibi mevcut yasalarda “süresiz nafaka” diye bir şey yok. Kadınların yeniden çalışmaya başlaması ve yeniden evlenmesi durumunda kesiliyor. Üstelik verilere göre kadınların yüzde 85’i boşanma davası sürerken nafaka hakkından vazgeçiyor. Yine aynı verilere göre, nafaka ödemeye hükmedilen erkeklerin yüzde 65’i nafaka ödemiyor. Zira mevcut yasalarda bunun bir yaptırımı bulunmuyor.

Tartışma nafaka hakkı üzerinden dönüyor. Ancak bu tartışmayı yapanlar, kadınların şiddet dolu evliliklere mahkum edilmesini, boşandıklarında süresiz yoksullukla karşı karşıya bırakılmasını ise hiç tartışmıyorlar. Nafaka, kazanılmış bir hak olmasına rağmen, kadınların en temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzaktır. Dahası kadını bizzat ayrıldığı eşe bağımlı kılması nedeniyle sorunludur. Ancak iktidar ve yandaşları için sorun, üç kuruşluk nafakanın ödenip ödenmemesinden ibaret değil. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra 6284’ün kaldırılmak istenmesine, nafaka hakkının gaspından Medeni Kanun’daki değişiklik yapılması düşüncesine kadar bütünsel bir politika izliyorlar. Bu politikanın özünde ise, “ailenin korunması” adı altında mevcut sömürü düzeninin ve erkek egemenliğinin korunması, bunun için de kadınların en temel haklarının gasp edilmesi yatıyor.

Sınırları da olsa kadınların kazanılmış yasal haklarının gasp edilmesine karşı çıkmalıyız. Ancak tüm bu yasaların kadınların gerçek çıkarlarını temsil etmediğini unutmamalıyız. Kadınlar için gerçek eşitlik ve özgürlük ancak sınıfların ve sömürünün olmadığı bir düzenle mümkündür. Haklarımızı koruma mücadelesi verirken bu gerçeği de aklımızdan çıkarmamalıyız.