Kadın işçi ve emekçiler olarak kreş hakkı, eşit işe eşit ücret, işyeri şiddetinin önlenmesi, regl izni, 8 Mart’ın ücretli izin olması başta olmak üzere özgün taleplerimiz etrafında mücadele etmeliyiz.
Ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları önümüzdeki dönemde gerçekleşecek olan TİS’leri daha da önemli kılıyor. Ayrıca başta belediyeler, tekstil ve metal fabrikaları olmak üzere birçok sektörde ek zam talebiyle eylemler gerçekleşiyor. Gerek sözleşme süreçlerinde gerekse fiili eylemlerde kadın işçilerin kendine özgü talepleri ne yazık ki yeterince gündeme gelemiyor.
MESS Grup TİS dönemi başladı, yaz sonu taslak tartışmalarıyla geçti. MESS kapsamındaki fabrikalarda çalışanların yüzde 10’u kadın, yani 15 bin kadın işçi bu sözleşme döneminin muhatabı. Ancak süregiden taslak tartışmalarından anlaşılıyor ki, tıpkı genel taleplerde olduğu gibi kadın işçilerin özgün sorunlarına da kulaklar tıkanıyor.
Kamu toplu sözleşme süreci yüksek hakem kurulu aşamasında. Kamuda çalışanların yüzde 44’ü kadın. Ama kadınların varlığına düşman bir iktidar ile oturulan masada KESK dışındaki sendikalar yine kadın işçilerin kendine özgü sorunlarını görmezden geliyor. Belediye sektöründe de durum esasen çok farklı değil. Bazı belediyelerde bu sorunlar gündeme getiriliyor olsa da örneğin İstanbul Kartal Belediyesi’nde TİS döneminde regl izni isteyen kadın işçilere “bu konu üzerine konuşulmasından utanmıyor musunuz” şeklinde cevap verilebiliyor.
Biz kadınları, yoğun çalışma saatlerinin ardından evlerde bekleyen bir mesai daha var. Bu nedenle örgütlü mücadele içerisinde yer almak, sendikal süreçlerde aktif olmak bir zorluk alanı. Bu durum aynı zamanda sendikal bürokrasinin uzlaşmacı-işbirlikçi anlayışının da bir sonucu. Buna rağmen, mücadele başladığında, kadın işçi ve emekçilerin enerjisi ve kararlılığı birçok direnişe damgasını vuruyor. 2015 Metal Fırtına’nın kadın direnişçilerini, Pembe Delphililer’i unutmamak gerekir. Son dönemin direniş alanlarında kadınların nasıl öne çıktıklarını görüyoruz. Kamu TİS sürecinde ve belediye işçilerinin eylemlerinde yine en önde duran kadınlar karelerden yansıyor.
Kreş, emzirme odası, süt izni vb. haklar yasada yer aldığı kadarıyla bile uygulanmıyor. İşyerlerinde yaşanan kadına yönelik şiddet, taciz ve mobbingin engellenmesine dair herhangi bir yaptırım adımı da atılmıyor.
Bunlar karşısında kadın işçi ve emekçilerin sessizliği, önünün kesilmesi, görünmez kılınması artık son bulmalıdır. Kadın işçi ve emekçiler fabrikalarında, işyerlerinde daha örgütlü bir şekilde davranmak için adım atmalıdır. Sözleşme süreçlerinin parçası olmak için kadınların kendi komisyonlarını kurması ve her türlü tartışma zemininin parçası olması gerekmektedir. Sendikaların bu açıdan zorlanması, bu yönlü işleyişler varsa bunların atıllığından kurtarılması, olmayan yerlerde bu adımların atılması yakıcı bir ihtiyaçtır.
Kadın işçi ve emekçiler olarak kreş hakkı, eşit işe eşit ücret, işyeri şiddetinin önlenmesi, regl izni, 8 Mart’ın ücretli izin olması başta olmak üzere özgün taleplerimiz etrafında mücadele etmeliyiz. TİS süreçlerinde, direnişlerde, grevlerde örgütlü gücümüzü ortaya koymalıyız. MESS ve kamu TİS’lerinin, belediyelerdeki ek zam direnişlerinin, daha birçok sektör ve fabrikadan yükselen tepkilerin kadınların örgütlü gücünü ortaya koyacağı süreçler olabilmesi için “biz de varız” deme zamanı!