Kadınlar yaşadığımız toplumda pek çok sorun yaşıyorlar. İşçi ve emekçi kadınlar ağır koşullarda çalışıp, daha düşük ücretler alıyorlar. Toplumsal yaşamın her alanında baskı ve eşitsizliğe uğruyorlar. Cinsel kimliklerinden ötürü şiddete, tacizlere maruz kalıyorlar. Her gün onlarca kadın cinayetlere kurban gidiyor.
Egemenler ve burjuva ideologlar bize bu sorunu geri kalmışlığa dayalı bir eğitim sorunu ya da birtakım yasal düzenlemelerin henüz yeterince işlerlik kazanmamış olması olarak sunuyor. Feministler özellikle şiddet, taciz ve mobbing gibi olayların faili olan erkekleri suçluyor. Kadın sorununu bir cinsel özgürlük meselesine, buna karşı mücadeleyi ise cinsiyetler arası bir mücadeleye indirgiyorlar. Bugün toplumsal muhalefetin en diri kesimini oluşturan kadın hareketinin en büyük açmazını da bu bakış açısı oluşturuyor.
Oysaki günümüz toplumunda kadınların ezilmesi, sömürülmesi ve baskı altına alınmasının asıl nedeni kapitalist sömürü düzenidir.
Kapitalizmde emekçi kadınlar bir yandan ağır sömürü çarkları altında sömürülür, öte yandan ise ev işleri ve çocuk bakımı vb. toplumsal yükümlülükler onların sırtına yıkılır. Zira hem kadınların ucuz işgücü olmasından hem de toplumsal olarak karşılanması gereken işlerin kadınların üzerine yıkılmasından devasa kârlar elde ederler. Kadınlar üzerinde baskı kuran, onu ikinci sınıf insan gören gelenek-görenekler ile dinsel yargılar da kapitalist sistemin dayanaklarıdır.
Özetle, yaşadığımız toplumda kadın sorunu, toplumsal eşitsizliklerin ve sömürü sorununun bir parçasıdır. Bundan dolayı kadınların kurtuluşu ile işçi sınıfının kurtuluşu birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü işçi sınıfını da, kadınları da köleleştiren bu sömürü düzeninin kendisidir.
Sömürü, eşitsizlik ve şiddetle yoğrulmuş bir yaşam emekçi kadınların kaderi değildir. Yaşadığımız toplumda kadınların özgürlüğünü ve yaşamın her alanında eşitliğini savunuyoruz. Eşitlik ve özgürlüğü, cinsel kimliği aşağılanan, geleneklerle baskı altına alınan, hukuksal hakları yok sayılan tüm kadınlar için istiyoruz. Ancak burjuva kadın ile emekçi kadının çıkarları taban tabana zıt iki ayrı sınıfa mensup olduğunu biliyoruz.
Yaşadığımız toplumda kadın sorunu esasta emekçi kadın sorudur. Emekçi kadınlar, sınıfsal olarak ezildikleri gibi, cinsel ezilmişliklerini de emekçi kimlikleri üzerinden yaşıyorlar.
Yaşamımızda karşı karşıya kaldığımız pek çok sorun gibi, kadınların yaşadıkları sorunların gerçek çözümü, onu doğuran koşulların ortadan kalkmasına bağlıdır. Nasıl ki kadınların ezilmişliği ve çifte sömürüsü özel mülkiyetin ve sınıfların ortaya çıkışına dayanıyorsa, kadın sorununun çözülmesinin ön koşulu da özel mülkiyetin ve sınıfların ortadan kaldırılmasından geçiyor.
Üretilen tüm zenginliklere bir avuç sömürücü asalak tarafından el konulmadığı, sömürünün ortadan kalktığı, yani emeğin özgürleştiği bir toplumla ancak kadınlar bu kölece koşullardan kurtulabilir. Tüm insanlığın olduğu gibi kadınların da kurtuluşu, emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla mümkün olabilir.
Bugün kapitalizm krizler içinde debeleniyor. İşçi ve emekçilerin yaşamı her geçen gün daha da katlanılmaz hale geliyor. Kadınların kazanılmış hakları bir bir gasp ediliyor.
Böylesi bir dönemde, hayatı var eden, tüm zenginlikleri üreten kadını ve erkeğiyle emekçiler ordusunun, bu zincirleri kıracak güce sahip olduğuna inanıyoruz. Yeter ki gücünün farkına varsın, yeter ki örgütlü mücadeleye atılsın.
Eşit ve özgür bir yaşam, kadını ve erkeğiyle işçi sınıfının elleriyle kurulacak! Emeğin kurtuluşu kadının da kurtuluşu olacak!