AKP-MHP iktidarı toplumu sindirmeye çalışıyor. İstiyorlar ki toplumun her kesimi onlara biat etsin. Ne diyorlarsa sadece o tartışılsın, herkes söyledikleri yalanlara inansın. Kimse düşünmesin, sorgulamasın, eleştirmesin ve sesini çıkartmasın.
Biz işçiler için hak aramak yasak. Ekonomik ve sosyal haklarımızı talep ederiz, vermezler. Almak için greve gitmek isteriz, “milli güvenlik” gerekçesiyle grevimiz yasaklanır.
Sendikaya üye oluruz, işten atılırız. Fabrikanın önünde haklarımız için mücadele ederiz, polis ordusunu karşımıza dikerler. Madenlerde katlediliriz, yasa-hukuk işlemez olur. “Yanlış giden bir şeyler var” deriz, “kamu düzeni”ni bozdunuz diyerek üstümüzü çullanırlar.
“Kamu düzeni” dedikleri, AKP-MHP iktidarının düzenidir. Kendinden olmayanı, farklı ses çıkartanı ötekileştirir. Terör yaftasıyla dışlamaya çalışır, sosyal medyada örgütlenen linçlere kurban eder. Yetmediğinde yargı sopasını devreye sokar, gözaltına aldırır, tutuklatır.
Hedeflerinde kimi zaman kişiler, kimi zaman kurumlar vardır. Koparttıkları gürültüye ise biz işçileri yedeklemeye, dolgu malzemesi yapmaya çalışırlar. Bizleri böler, birbirimize düşmanlaştırırlar. Böylece bir sınıf olarak gerçek sorunlarımızdan uzaklaştırmak isterler. Tek dertleri baskı ve sömürü üzerine kurdukları düzenlerinin devamını sağlamaktır.
Sömürü, soygun ve rant düzenine dair birçok bilgi ve belge ortalığa saçılır. Rüşvet alan-veren milletvekilleri, danışmanlar ifşa olur, kimse kılını kıpırdatmaz. Mafya ile iç içe geçmiş ilişkiler, siyasetçiler, gazeteciler teşhir olur, iktidardakiler etrafına suskunluk duvarı örer. Bakanından sıradan bürokratına kadar, iktidar mekanizması içinde olan kişiler hakkında birçok iddia ve suçlama vardır, karşılığında üç maymun oynanır.
İktidardakiler ve yandaşları herşeyi yapabilir. Ama sen, ben, iktidardakilerle aynı şeyleri düşünemeyenler için herşey yasaktır. Greve gidemezsin, hakkını arayamazsın, eleştiremezsin. Hatta “açım, geçinemiyorum” bile diyemezsin.
Böylece çarklar sorunsuzca döner. Kapitalistlerin kârları artmaya devam eder, sömürü ve soygun düzeni sürer. Toplum “din” ve “milli” duyguların istismarıyla hareket edemez hale getirilir. Bugün olan da budur. Bu artık AKP-MHP iktidarının gündelik davranış çizgisidir. Ötesini de yapabilecek durumda değiller.
AKP iktidarı artık karşı karşıya kaldığı hiçbir sorunu çözemiyor. Art arda açıklanan ekonomik önlem paketleri emekçiler nezdinde bir güven ve itibar sağlamıyor. Düşen oy oranlarına çözüm olmuyor. Dış politika oyunları “dünya lideri Erdoğan” imajını tazeleyemiyor. Bu durumda baskı ve zorbalık politikalarını tırmandırmak iktidar için artık tercih değil zorunluk oluyor. Onlar iktidarda kalmak için her şeyi yapıyorlar.
Asıl mesele bizim ne yapacağımız. Açlığı, yoksulluğu, sömürüyü baskıyı kabul mü edeceğiz? İktidarda kalmak için bizleri bölen, ayrıştıran, düşmanlaştıran politikalara izin mi vereceğiz?En sıradan insan hakkı karşısında bile yasa ve kural tanımayan adımlara gözlerimizi mi kapatacağız? Yasaklara, iktidarın tek ses yaratma çabalarına boyun eğip rıza mı göstereceğiz? Yoksa ekonomik ve sosyal istemlerimize, söz söyleme, düşünce açıklama, eleştirme, örgütlenme hakkımıza sahip çıkıp, etrafımıza örülmeye çalışılan çitlere karşı mücadele mi edeceğiz?
Önümüzde iki yol var. Ya bu zorbalığa boyun eğeceğiz. Yada kararlıca direneceğiz.
Birisi karanlığa, diğeri aydınlığa götürecek. Birisi sermayeye, diğeri emeğe kazandıracak. Emeğin kazanması için birleşelim!