6 Şubat’ta gerçekleşen Maraş merkezli iki büyük depremin üzerinden bir aya yakın bir zaman geçti. Geride kalan bu süreçte yaşadıklarımız ise, çökenin sadece binalar olmadığını, AKP gericiliğinin elinde oyuncağa dönen, ama bunun da ötesinde kâr ve ranttan başka bir derdi olmayan Türkiye’nin kapitalist devlet anlayışının enkaz altında kaldığını gösterdi.
Bu öyle bir enkaz ki, ülkenin ve dünyanın dört bir yanından on binlerce gönüllü daha ilk gün deprem bölgesine ulaşıp tırnakları ile enkaz kazarken, devletin sözde doğal afetlere karşı müdahaleyi organize etmekle görevli kurumu AFAD, depremin vurduğu kimi bölgelere ancak onuncu günden sonra ulaşabildi.
Bu öyle bir enkaz ki, on binlerce insanın hayatını kaybettiği bir felaketin ardından sözde bir içişleri bakanı televizyon ekranlarının karşısına çıkıp, “Neyse ki hazırlıklıydık!” diyebildi.
Bu öyle bir enkaz ki, devleti temsil eden yetkililer şiddetli bir depremde yıkılmayan binalarla değil, en kötü senaryoda bile arama kurtarma çalışmalarının başarısıyla değil, hayatını kaybeden insanların “usulüne uygun” gömüldüğü ile övünebildi.
Bu öyle bir enkaz ki, başında oturdukları devletin tüm kurumlarını seferber etmeleri gerekenler, tam da onlar bunu yapamadıkları için gönüllü olanları hedef tahtasına çakabildiler. Onlar suçlarını örtbas etmek için enkazlara dozerlerle girmeye çalışırken, halen enkaz altlarında nefes alan insanları kurtarmaya çalışanlara engel oldular. Onların organize edemediği yardımları organize edenlerin gönderdiği yardım tırlarını gasp ettiler. Dahası canları pahasına afet bölgesine koşup dayanışma seferberliğine girenlere devletin “şefkatli kolları” ile namlu doğrulttular, işkence yaptılar.
Ve bu enkaz öyle bir enkaz ki, görüntüyü kurtarmak için “yüzyılın felaketi” edebiyatı arkasına saklanarak düzenledikleri bir yardım şovunu bile yüzyılın şarlatanlığına çevirebildiler.
Suç çeteleleri o kadar kabarık ki, hangisini saysak eksik kalıyor. Hiçbir kelime, hiçbir cümle faili oldukları insanlık suçunu ifade etmeye yetmiyor.
Ama arsızlar, yüzsüzler, pişkinler…
Hâlâ da “bir yıl” süre istiyorlar. Bir yıl içinde yıkılan tüm şehirleri yeniden ayağa kaldıracaklarmış!
Hem de bunu on binlerce insanın canına malolan bir felaketin ardından, A4 kağıdına çizdiği krokide nerelere konut yapılacağını tartışan bir “devlet”in cumhurbaşkanı söylüyor. Bilime ve insanlığa düşman olmak başka nasıl tasvir edilebilir ki! Hem ekonomist, hem jeolog, hem aklınıza gelebilecek bilimum mesleğin erbabı olan bir tek adamın diktatörlüğü başka nedir ki?
Ama yağma yok!
On binlerce insanın daha canına mal olacak yeni felaketlere imza atmalarına izin vermeyeceğiz. 20 yıllık iktidarlarında yol açtıkları yıkım tablosu ortada iken, yeni yıkımlar için saltanatlarını sürdürmelerine geçit vermeyeceğiz.
Suçlular ve hesap verecekler. Hem de öyle tek başlarına da değil!
Suçu müteahhitlere atıp kendilerini aklamalarına nasıl gözümüzü kapatmıyorsak, yüzyılın felaketini başımıza saranlara da gözümüzü kapatmayacağız. 20 yıllık AKP iktidarının yağlı kaymağını yiyen para babaları da emperyalist efendiler de hesabını verecekler. On binlerce insanı enkaz altında bırakanlar, canlı canlı gömenler yol açtıkları her bir yıkımın bedelini ödeyecekler.
Haramilerin saltanatı yıkılacak!
Yol açtıkları yıkımın enkazında filizlenen dayanışma ruhu işçi sınıfının öncülüğünde örgütlü bir güce dönüşecek. Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, doğal afetlerde ölmediğimiz sosyalist bir ülke böyle kurulacak.