Koltuklarınızla birlikte tarihin çöplüğüne…

On yıllardır işçi sınıfına yönelik saldırılar devam ederken kıllarını kıpırdatmayanların, hatta metal işçilerinin önüne set örenlerin boş vaatlerine karnımız toktur. Metal işçileri gerçeği bilmektedir. Ancak gerçekleri bilmek yeterli değildir. İşçiler bu gerçeklerin ışığında kendi örgütlülüklerini kurmalı, Türk Metal bürokratları ile hesaplaşmalıdır.

Sendikaların bugün içinde bulunduğu yozlaşma ve çürüme sınıf hareketinin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. Bürokratik yapıları, işbirlikçi ya da icazetçi mücadele anlayışlarıyla sınıf hareketinin içinde bulunduğu gerilikten birinci dereceden sorumlu bir sendikalar tablosuyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bu tablo içinde ise Türk Metal’in özel bir yeri vardır.

Son dönemdeki imaj yenileme çabaları ne olursa olsun Türk Metal gerçek bir sendika değildir ve temel işlevi başta metal işçisi olmak üzere işçi sınıfını sermaye adına kontrol altında tutmaktır. 12 Eylül darbesinin çocuğu olan Türk Metal bugün örgütlü olduğu birçok fabrikaya askeri diktanın eli ile sokulmuş, o günden bu yana misyonunda esas bir değişiklik yaşanmamıştır.

Ne son dönemdeki bazı örgütlenme girişimleri ne de bu aralar sık sık attıkları sahte mücadele nutukları bu gerçeği zerrece örtemez.

Türk Metal Sendikası’nın 17. Genel Kurulu Nisan ayı başında gerçekleştirildi. Sermayenin payandası olan Türk Metal’de işlerin nasıl yürüdüğünü görebilmek için gerçekleşen genel kurula bakmak bile yeterlidir.

Pevrul Kavlak, Mustafa Özbek’in ardından oturduğu koltuğu bu genel kurulda da bırakmadı. O günden bugüne sendikadaki bürokratik işleyiş ve mafyatik ilişkiler aynen sürdürülmektedir. Yetkili oldukları bütün fabrikalarda temsilcileri ve delegeleri merkezden belirleyen, muhalifleri baskı ile sindiren, çatlak seslere tahammülü olmayan yönetim anlayışı perçinlenmiş biçimde hayata geçirilmektedir. Tepeden tırnağa işçiyi baskı altına almak için şekillendirdikleri “sendikal işleyişleri” ile sarı sendikacılıkta seviye atlamış durumdadırlar.

On yıllardır MESS ve hükümetlerle kol kola girmiş, işçi düşmanlığı konusunda su götürmez bir nâmı olan Türk Metal’in genel kurulu yine aynı tablolara sahne olmuştur. İşçilere kapalı olan kapılar, MESS’in ve hükümetin temsilcilerine ise ardına kadar açılmıştır. TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı Burak Akyol ile Çalışma Bakanı Vedat Bilgin kürsüde yer almıştır. İşbirliklerini ve metal işçilerinin sırtından kurdukları saltanatlarını gözlerimizin içine baka baka bir kez daha göstermişlerdir.

Pevrul Kavlak’ın genel kurulda yaptığı konuşma ise pişkinliğinin zirvesi olmuştur: “İşte buradan ilan ediyorum, öyle bir sözleşme imzalayacağız ki, kaybettiklerimizin hepsini yerine koymakla kalmayacağız, bir de üstüne koyacağız. Hakkımızı, kayıplarımızı son kuruşuna kadar alacağız. Bu sözleşme, adına yaraşır bir sözleşme olacak. Çünkü bu sözleşme, Türkiye işçi sınıfı için Cumhuriyet sözleşmesi olacak. Bu sözleşme, Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı, yeter artık dediği bir haykırış sözleşmesi olacak, bir direniş sözleşmesi olacak. Bu sözleşme, işçi sınıfının gözbebeği, buzkıran gemisi, Türk Metal’in yiğit üyelerinin zafer sözleşmesi olacak.”
Konuşmasındaki tek doğru, işçi sınıfının kaybettikleri ve kayıpları olduğu gerçeğidir. Ancak bunları geri alacak, telafi edecek ve metal işçisinin hak ettiğini alacak olan Türk Metal değil, metal işçisinin kendisidir.

On yıllardır işçi sınıfına yönelik saldırılar devam ederken kıllarını kıpırdatmayanların, hatta metal işçilerinin önüne set örenlerin boş vaatlerine karnımız toktur. Metal işçileri gerçeği bilmektedir. Ancak gerçekleri bilmek yeterli değildir.

İşçiler bu gerçeklerin ışığında kendi örgütlülüklerini kurmalı, Türk Metal bürokratları ile hesaplaşmalıdır.

İşçi sınıfının içinde sermayenin ajanı olarak çalışan bu mafyatik yapı sınıf mücadelesinin önünde önemli bir engel durumundadır. Ve metal işçisinin birliği ile aşılacaktır.