“2024 1 Mayıs’ı göstermiştir ki başta konfederasyonlar olmak üzere bürokrasinin güdümündeki sendikal yapıların bu saldırılara karşı bir mücadele örgütlemeye ne niyetleri ne de buna ehliyetleri vardır. İşçi sınıfı ne yapacaksa kendisi yapacaktır. Fabrika fabrika, iş yeri iş yeri örgütlenecek, düzen siyasetinden ve onun sendikal uzantılarından hesap soracak ve eğer kazanmak istiyorsa önüne dikilen engel ve barikatlar ne olursa olsun muhakkak kararlıkla mücadele etmesi gerekecektir.”
1 Mayıs eylemleri öteden bu yana işçi hareketinin durumunu göstermesi açısından bir veri olarak kabul edilir. Ülkenin dört bir yanında gerçekleşen ve yüz binlerce işçi ve emekçinin alanlara çıktığı çok istisnai bir gün olduğu ölçüde bunun böyle olması anlaşılırdır. Nerede ne kadar işçinin eyleme katıldığı, ne tür talepleri dillendirdiği, hangi pankartları taşıdığı elbette ki anlamlı verilerdir ve bunun üzerine yapılan değerlendirmeler hareketin mevcut durumunu görmek açısından bize önemli olanaklar verir.
2024 1 Mayıs’ı Türkiye işçi sınıfı cephesinden yaygın eylemlere sahne oldu. Başta binlerce işçi ve emekçinin İstanbul’da yüzünü Taksim’e dönmesi olmak üzere; Ankara’da, İzmir’de, Kayseri’de, Kocaeli’de, Bursa’da, Mersin’de ve onlarca şehirde yaygın eylemler gerçekleşti. Ülkenin dört bir yanında işçi ve emekçiler talepleri ile meydanları doldurdular.
İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı çok yönlü sosyal yıkım saldırıları, bunlara eşlik eden demokratik hak gaspları, büyüyen sosyal eşitsizlik, kadınlara yönelik derinleşen ayrımcılık politikaları, çevreyi ve doğayı katleden rant politikaları, başta Filistin sorunu olmak üzere emperyalist savaş politikaları, Kürt halkına dönük baskılar vb. düşünüldüğünde 2024 1 Mayıs’ının işçi sınıfı ve emekçilerin alttan alta mayalanan öfke ve tepkisini yeterince yansıtmadığı söylenebilinir. Elbette ki bu soruna kafa yorulmalı, geniş kesimlerin içinde bulunduğu dayanılmaz koşullara rağmen bunun neden 1 Mayıs alanlarına yeterince yansımadığı üzerine tartışılmalıdır.
İlk elden söylenebilecek bu sorunun yanıtı âna dair olmaktan çok dönemseldir. İşçi sınıfının ve emekçilerin her geçen gün büyüyen öfke ve tepkisine rağmen işçi hareketimiz parçalı ve dağınık yapısını ve mücadele düzeyindeki mevcut geriliği bir türlü aşamamaktadır. Bunda düzen siyaseti ve sendikal bürokrasi eli ile içine düşürüldüğü yasal cendere ve ona dayalı mücadele anlayışı çok özel bir rol oynamaktadır. Ancak tüm bu tabloyu değiştirecek olan dinamikler, karşı karşıya kalınan ekonomik ve sosyal saldırıların etkisiyle her geçen gün daha çok birikmekte, tek tek fabrikalarda ortaya çıkan mücadele arayışları henüz birleşik bir hatta doğru evrilemiyor olsa da geniş kitlelerin talep ve özlemleri git gide daha çok ortaklaşmaktadır.
Bu ortaklaşma zemininin sınıf hareketini içinde bulunduğu cendereden çıkarması kendiliğinden gerçekleşemez. Yapılması gereken hareketi içine düşürüldüğü bu tablodan çıkarmak için güçlü, geleceği kazanma iddiası ve iradesiyle donatacak adımlar atmaktır.
Sermaye ve AKP’nin derinleştirip büyüttüğü krizin bütün yükünü işçi ve emekçilere fatura etmek istediği bir sır değil. Önümüzdeki dönem emperyalist merkezlerin özel telkinleri ile iş başına getirilen Şimşek eli ile yürütülen ekonomik politikalar, işçi sınıfı ve emekçiler için daha büyük yıkımlara yol açacak, bu da mevcut öfkeyi daha büyütecektir.
2024 1 Mayıs’ı göstermiştir ki başta konfederasyonlar olmak üzere bürokrasinin güdümündeki sendikal yapıların bu saldırılara karşı bir mücadele örgütlemeye ne niyetleri ne de buna ehliyetleri vardır. İşçi sınıfı ne yapacaksa kendisi yapacaktır. Fabrika fabrika, iş yeri iş yeri örgütlenecek, düzen siyasetinden ve onun sendikal uzantılarından hesap soracak ve eğer kazanmak istiyorsa önüne dikilen engel ve barikatlar ne olursa olsun muhakkak kararlıkla mücadele etmesi gerekecektir.
Öyleyse görev bir kez daha sınıf bilinçli öncü işçilere düşüyor. Gündeme gelecek yeni sosyal yıkım saldırılarına güçlü bir barikat kurabilmek, hak gasplarına izin vermemek ve yeni haklar kazanmak için sendikal bürokrasi engelini de aşarak fiili-meşru bir mücadele anlayışıyla sermaye sınıfının karşısına dikilmek, önümüzde uzanan yeni mücadele döneminin öncelikli görevidir. Bu yol adım adım ama sınıf düşmanının üstüne üstüne yürüyerek kat edilecektir.