“Sınıf mücadelesi bu. Onlar bir tarafta biz bir taraftayız. Onlar barikatlarını kurarak sermayenin bekçiliğini yapıyorlar. Biz emeğin kurtuluşu kavgası için önümüze örülen barikatları yıkmaya çalışıyoruz. Onlar haksız, biz haklıyız. O yüzden biz kazanacağız. Biz de milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını köleleştiren, baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışan bu düzenin yanına bırakmayacağız. Haklı olan da güçlü olan da biziz. Biz de bunca saldırganlığı yanınıza bırakmayacağız. Biz kazanacağız.”
1 Mayıs işçi sınıfı ile burjuvazinin karşı karşıya geldiği bir irade savaşıdır. Bu irade savaşında tarihsel anlamından kaynaklı olarak Taksim Meydanı’nın çok özel bir yeri vardır. Yaşananlar sermaye sınıfı ve devletin bu özel önem konusunda bazı sendika bürokratlarından çok daha bilinçli olduğunu göstermektedir.
1 Mayıs’ta Taksim’e yürüme iradesi gösteren yüzlerce işçi, emekçi, devrimci gözaltına alındı. 1 Mayıs günü AKP’nin İstanbul Valisi, Taksim kararlılığı ve gözaltılar üzerine gerçekleştirdiği açıklamada, “Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” dedi. Peki devletin valisi neyi kimin yanına bırakmamaktan söz etti? Kim için kimden hesap soruyordu? Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlama çabası devleti neden bu kadar öfkelendirdi? Milyonlarca insanın yaşadığı bir kenti saatlerce hareket edemez hale getiren önlemlerinin, azgınca polis saldırısının nedeni ne? Sorular uzatılabilir. Ama cevap İstanbul Valisi’nin “yanına bırakmama” açıklamasında!
İşçi sınıfının ayağa kalkışından duyulan korkunun, katıksız bir emek düşmanlığının dışa vurumuydu bu. Grevleri yasaklayanların, hak arayan işçiyi gözaltına alanların yasak dendiği halde Taksim’e dayananları tehdit etmeye kalkması doğal. Hak talep eden işçinin “yanına bırakmama” saldırganlığı bu düzenin hamurunda var.
Ama nafile. Kafiyeli sözler, sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratarak işçi sınıfına cehennemi yaşatanların, Taksim’e ve 1 Mayıs’a baktıklarında duydukları korkuyu saklamaya yetmiyor. İşçi sınıfı kapitalist düzenin “yanına bırakmama” tutumunu her gün görüyor ve yaşıyor. Nerede bir hak arama mücadelesi varsa, haklı ve meşru talepler dile getiriliyorsa sermaye devleti “yanımıza bırakmamaya” çalışıyor zaten.
Sınıf mücadelesi bu. Onlar bir tarafta biz bir taraftayız. Onlar barikatlarını kurarak sermayenin bekçiliğini yapıyorlar. Biz emeğin kurtuluşu kavgası için önümüze örülen barikatları yıkmaya çalışıyoruz. Onlar haksız, biz haklıyız. O yüzden biz kazanacağız. Biz de milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını köleleştiren, baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışan bu düzenin yanına bırakmayacağız. Haklı olan da güçlü olan da biziz. Biz de bunca saldırganlığı yanınıza bırakmayacağız. Biz kazanacağız.