Birleşe birleşe kazanacağız!

Son birkaç yıldır yaşanan eylemler de göstermektedir ki, ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları nedeniyle ocak ayı zam döneminin yeni eylemlere konu olması olasıdır. Öte yandan 2025 yılı içinde 700 bin işçiyi kapsayan kamu sözleşmeleri imzalanacak. Bunu metal ve tekstil işkollarındaki grup sözleşmeleri izleyecek. Ağustos ayında ise kamu emekçileri toplu görüşme masasına oturacak. Tüm bunlar, daha kararlı hale gelen tekil iş yeri direnişleri ve sınıf kitlesi içinde artan öfke ve hoşnutsuzluk ile birlikte düşünüldüğünde, 2025 yılının sınıf hareketini güçlendirmek için önemli imkanlar barındırdığını gösteriyor.

AKP iktidarı, uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinin tam desteği ile kemer sıkma programını pervasızca uyguluyor. Ve krizin tüm yükünü işçi ve emekçilerin üzerine yıkmaya devam ediyor. Yalancı TÜİK bile enflasyonu yüzde 44 olarak açıkladığı halde asgari ücrete bunun altında bir zam yapıldı. Ardından kamu emekçileri ve emekliler de sefalet koşullarına mahkûm edildi. Artık düşük zamları gerekçelendirmede “enflasyonu baskılamak için gerekli” gibi yalanlara bile başvurmuyorlar. Hatta milyonlarca emekçiyle dalga geçercesine açıklanan zamların ardından “işçiyi, emekçiyi enflasyona ezdirmedik” diyebiliyorlar. Bu pervasızlığın gerisinde işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve sınıfı denetim altında tutan her renkten sendika bürokratının onlara sağladığı imkanlar yatıyor. İşçi sınıfı tarihinin en kapsamlı saldırılarıyla karşı karşıya iken bir-iki göstermelik eylemin ötesine geçmeyen, geçmek istemeyen bir sendikal bürokrasi gerçeği var karşımızda.

Hep söylediğimiz gibi, sermaye iktidarının emeğe dönük kapsamlı saldırılarını birleşik ve kitlesel bir mücadele ile püskürtebiliriz. Böyle bir mücadele başta sendikaların mevcut durumu olmak üzere bir dizi nedenden kaynaklı örgütlenemiyor. Ama sınıf saflarındaki öfke ve tepki büyüdükçe, ileri çıkan tekil mücadele örnekleri çoğaldıkça, bunu örgütlenmenin imkanları da güçleniyor.

Son yıllarda ülkenin farklı sanayi bölgelerinde işçi direnişleri giderek yaygınlaşıyor. Genel bir hareketliliğin yokluğu koşullarında bu direnişler, kendi içlerinde gösterdikleri kararlılık ne olursa olsun, ya sermaye-devlet iş birliği ile eziliyor ya da son dönemde olduğu gibi kısmi kazanımlarla geri çekiliyor. Bu işçi direnişleri, birleşik mücadelenin dayanağı olma açısından belli sınırlar taşısa da sınıfın direnme eğilimini göstermesi ve elde ettikleri maddi kazanımların ötesinde yarattıkları mücadele deneyimi ile büyük bir önem taşıyor. Yakın dönemde metal işçilerinin grev yasaklarını fiili grevlerle boşa düşürmesi, Polonez işçilerinin tüm baskı ve engellemelere rağmen aylar boyunca sergiledikleri kararlı mücadele bu açılardan büyük bir anlam taşıyor. Bu örnekleri çoğaltmak, bütün fabrika ve işletmeleri mücadele alanlarına çevirmek ve buralarda ortaya çıkan arayışları genel bir sınıf mücadelesinin dayanağı haline getirmek günün en önemli görevini oluşturuyor.

Asgari ücretin belirlenmesinin ardından şimdi de özel sektör işletmelerinde Ocak zamları var… Bu zam döneminde de tek tek kapitalistler bir kez daha düşük ücretleri dayatacaklar.

Son birkaç yıldır yaşanan eylemler de göstermektedir ki, ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları nedeniyle ocak ayı zam döneminin yeni eylemlere konu olması olasıdır. Öte yandan 2025 yılı içinde 700 bin işçiyi kapsayan kamu sözleşmeleri imzalanacak. Bunu metal ve tekstil işkollarındaki grup sözleşmeleri izleyecek. Ağustos ayında ise kamu emekçileri toplu görüşme masasına oturacak. Tüm bunlar, daha kararlı hale gelen tekil iş yeri direnişleri ve sınıf kitlesi içinde artan öfke ve hoşnutsuzluk ile birlikte düşünüldüğünde, 2025 yılının sınıf hareketini güçlendirmek için önemli imkanlar barındırdığını gösteriyor.

Sermaye iktidarı sömürü ve baskıyı tırmandırarak bizi daha sert bir kavgaya davet ediyor. Krizin faturasını ödememek için, kararlı örgütlenme ve mücadele pratiklerini çoğaltarak, kitlelerin öfke ve tepkisinin açığa çıktığı zeminleri güçlendirip ortaklaştırarak sınıfın birleşik mücadelesini örgütleyeceğiz.

Birleşe birleşe kazanacağız!