MESS Grup TİS sürecine kadın işçilerin penceresinden bakmak; hem onların yaşadığı özgün sorunları görmek hem de ortak sınıf mücadelesinin bir parçası olduklarını unutmamak anlamına gelir. Kadınların görünmez kılındığı her sözleşme süreci, sadece kadın işçileri değil tüm sınıf mücadelesini zayıflatır.
Metal sektörü denilince hâlâ “Bu sektörde kadınlar pek yok” klişesi öne sürülüyor. Oysa bu, geçmişten kalma ezbere bir söylemdir. Günümüzde metal iş kolunda çalışan kadınların sayısı, gelişen teknoloji ve sektörün ağır sanayi dışında birçok alt alana yayılmasıyla birlikte önemli ölçüde artmıştır. Özellikle elektrik-elektronik gibi alanlarda faaliyet gösteren birçok fabrikada kadın işçilerin sayısı erkekleri aşacak düzeydedir. Bugün metal işkolundaki toplam işçilerin yaklaşık yüzde 20’si yani her beş işçiden biri kadındır. Ve bu oran her geçen gün artmaktadır.
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi, en kritik sözleşme süreçlerinden biri hatta bazı yönleriyle en önemlisidir. Ancak ne yazık ki, bu süreçte kadın işçiler hâlâ yok sayılmakta, varlıkları görünmez kılınmaktadır. Oysa bu sözleşme sadece Grup TİS kapsamındaki işçileri değil, tüm metal iş kolunu ve daha geniş anlamda tüm işçi sınıfını etkileyen bir süreçtir. Bu nedenle meseleye bakarken yalnızca “kaç kadın işçi bu sözleşmeye dahil?” sorusu değil, toplu sözleşmenin tüm kadın işçilerin mücadelesini nasıl etkilediği sorusu esas alınmalıdır.
Doğum ve süt izni, kreş ve çocuk bakımı, kadın işçi sağlığı gibi başlıklar kadın işçilerin özgün talepleridir. Ancak diğer tüm talepler, ücretler, iş güvencesi, sosyal haklar en az bu özgün başlıklar kadar kadın işçiler için de hayati önemdedir.
Bugün masada bulunan üç sendikadan Türk Metal ve Özçelik-İş’in sözleşme taslakları, sadece zam oranları ve sosyal haklar açısından değil, aynı zamanda kadın işçilerin talepleri açısından da bir anlam ifade etmemektedir. Bu sendikaların taslaklarına bakıldığında kadın işçilerin özgül sorunlarına dair tek bir ciddi talebin yer almadığı görülür.
Birleşik Metal-İş Sendikası’nın önceki dönemlerde kadın işçilere dönük kimi talepleri taslaklara yansıtmış olduğu bilinmektedir. Ancak bu talepler, taslaklara yazıldıktan sonra hızla unutulmakta, mücadele başlığı olarak görülmemektedir.
Birleşik Metal-İş’in 2025-2027 dönemi TİS taslağında yer alan ebeveyn izni (doğumda ve yıl içinde çocukla ilgili oluşabilecek ihtiyaçlar için), kreş yardımı (kadın-erkek ayrımı gözetmeden) ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik talepler, biz emekçi kadınlar açısından önemlidir. Ancak bu taleplerin sadece taslakta yer alması değil, işçiler ve sendika tarafından mücadele başlığı olarak sahiplenilmesi ve bu doğrultuda bir mücadelenin örgütlenmesi gerekir. Bu mücadele elbette kadın ve erkek işçiler olarak ortak verilmeli ama kadın işçiler taleplerinin arkasında durarak bu mücadeleye öncülük etmelidir. Sözleşme süreci içerisinde kadın işçilerin hem kendi özgün taleplerini hem de ortak sınıfsal talepleri sahiplenmesi ve öne çıkarması kritik önem taşımaktadır.
MESS Grup TİS sürecine kadın işçilerin penceresinden bakmak; hem onların yaşadığı özgün sorunları görmek hem de ortak sınıf mücadelesinin bir parçası olduklarını unutmamak anlamına gelir. Kadınların görünmez kılındığı her sözleşme süreci, sadece kadın işçileri değil tüm sınıf mücadelesini zayıflatır.
Bu nedenle; ortak ve özgül taleplerin mücadele başlığına dönüşebilmesi için kadın işçilerin örgütlü hale gelmesi, bu sürecin öncelikli ve acil adımıdır. Taleplerine sahip çıkan, fabrikasında ya da sendikasında oluşturulan komitelerde yer alan, kadın işçi zeminlerinde yürütülen çalışmalara katılan her kadın işçi, sürece güç katacaktır.
Kadın işçilerin iradesi ve örgütlü gücü açığa çıktıkça, toplu sözleşme süreçleri de olağan sınırlarını aşarak yeni bir mücadele düzlemine sıçrayacaktır.