Ortadoğu’nun emperyalist-siyonist projelerle yeniden dizayn edilmesinde görev üstlenmek, bu süreçte iç ve dış politikada gerici çıkarlar adına manevra alanı kazanmak, saray iktidarının içine düştüğü utanç verici tablonun özetidir. Bu, soykırıma suç ortaklığından başka bir şey değildir. Mısır’daki toplantı ise Filistin düşmanlarının bir araya gelip, soykırımın faillerini selamladığı bir utanç gösterisinden öte bir anlam taşımamaktadır.
İki yıldır süren soykırımın ardından, Hamas ve İsrail arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı. Bu gelişmenin ardından, Mısır’da bir araya gelen ve çoğu bugüne dek yaşanan soykırımı boş gözlerle izleyen “dünya liderleri”, ABD Başkanı Trump’ın öncülüğünde ateşkesi kutladı.
Sözde “niyet belgesi”nin imzalanması vesilesiyle düzenlenen tören, Trump’ın kendisini “barış elçisi” olarak sunduğu bir sirk gösterisini andırıyordu. Trump, bu riyakârlık gösterisinin fazlasıyla farkında olarak dilediği ülke liderini övdü, dilediğini ise alenen aşağıladı. Mısır’da ortaya çıkan bu tablo, ABD emperyalizminin bir başarısı olarak servis edildi. Batılı ülkeler ve bölgedeki işbirlikçi devletler yan yana gelmiş, savaşın nedenleri ve kimin çıkardığı görmezden gelinerek, gerçekliği bile tartışmalı olan bir “barış” adına süregiden vahşetin baş sorumlusunu alkışlıyorlardı.
Trump’ın bu planını başından beri destekleyen ve Hamas’ın ikna edilmesinde özel bir rol oynadığını gizlemeyen Erdoğan da “zirvede” yer alan liderler arasındaydı. Trump, üstlenebileceği yeni görevler için sabırsızlığı yüzünden okunan Erdoğan’a övgülerde bulunmayı ihmal etmedi. Nitekim daha önce Birleşmiş Milletler toplantıları için ABD’ye gittiğinde de Erdoğan için “bizim için yapacağı çok şey var” demişti. Şimdi ise Erdoğan, bu hizmetlerinin karşılığında övgüyü hak eden liderler arasında yer alıyordu.
Ortaya çıkan tablo, yandaş basın ve saray sözcüleri tarafından coşkuyla karşılandı. Saray rejimi, verilen görevleri yerine getirmenin gururunu(!) yaşarken, Ortadoğu’da emperyalistlerin “barış ihracının” bir parçası olmanın utancını görmezden geldi.
Filistin halkı, iki yılı aşkın süredir sistematik bir soykırım saldırısıyla karşı karşıya. Siyonist İsrail, emperyalistlerin ve bölgedeki işbirlikçi rejimlerin sağladığı askeri, lojistik ve diplomatik destekle Gazze’yi harabeye çevirdi. Hiçbir yasa ya da uluslararası kural tanımadan on binlerce insanı katletti. Gazze’yi işgal ederek adeta açık hava cezaevine dönüştürdü. Tüm bu insanlık suçu, emperyalist-kapitalist dünyanın gözleri önünde işlendi. Saray rejimi ise başta Trump olmak üzere, Batılı emperyalistlerden açık destek alan İsrail’e karşı ikiyüzlü bir siyaset izledi. İçeride hamasi nutuklar atılırken, siyonizmle olan siyasi ve ticari ilişkiler açık ya da örtülü biçimde sürdürülmeye devam etti.
Elbette ki ateşkesin sağlanmış, soykırımın durmuş olması önemlidir. Ancak bunu sağlayan emperyalist planlar değil Filistin halkının direnişi olmuştur. Trump’ın barış planı ise Siyonist İsrail’in soykırımla başaramadığını sahte “barış” söylemleriyle hayata geçirme çabasından başka bir şey değildir. Bu plan, Filistin halkının var olma hakkını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Filistin toprakları kendi halkından arındırılmaya çalışılmaktadır. On yıllardır siyonizmin vahşetine karşı kararlılıkla ayakta kalan, son iki yıldır ise soykırıma rağmen boyun eğmeyen direniş, masa başı anlaşmalarla kırılmak ve tasfiye edilmek istenmektedir. Trump’ın siyonist hedeflerle örtüşen planı budur. Saray rejiminin başarı nutukları eşliğinde üstlenmeye çalıştığı misyon ise bu planın Filistin halkına kabul ettirilmesine yardımcı olmaktan ibarettir.
Ortadoğu’nun emperyalist-siyonist projelerle yeniden dizayn edilmesinde görev üstlenmek, bu süreçte iç ve dış politikada gerici çıkarlar adına manevra alanı kazanmak, saray iktidarının içine düştüğü utanç verici tablonun özetidir. Bu, soykırıma suç ortaklığından başka bir şey değildir. Mısır’daki toplantı ise Filistin düşmanlarının bir araya gelip, soykırımın faillerini selamladığı bir utanç gösterisinden öte bir anlam taşımamaktadır.