İşçi sınıfının mücadelesinde yaşıyorlar…

Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Mustafa Suphi gerek düşünceleri gerekse pratikleriyle burjuvazinin korkulu rüyası olmuşlardır. Düşünceleri ve eylemleri hala dünya işçi sınıfına yol göstermektedir. İşçi sınıfının bu yiğit ve cesur önderlerinin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Alman Devrimi’nin iki önderi, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 15 Ocak 1919’da; tarihsel TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı ise 28 Ocak 1921’de burjuvazi tarafından katledildiler.

Birinci emperyalist dünya savaşının sona erdiği yıllarda savaştan harap olmuş Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu yeni toplumsal altüstlere gebe iki ayrı coğrafyadır. Savaşın yarattığı yıkımın her iki ülkede de etkisi devasa boyutlardadır. Dünya çapındaki toplumsal-siyasi krizler ve 1917 yılında gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, tüm dünyada yeni bir dönemin başladığına işaret etmektedir. Savaşın yol açtığı yıkımın ve Ekim Devrimi’nin etkisiyle dünyada sınıf mücadeleleri ve ulusal kurtuluş savaşları hız kazanır.

Almanya’da gerçekleşen Kasım Devrimi ile Türkiye’deki ulusal kurtuluş mücadelesi bu gelişmelerden bağımsız ele alınamaz.
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht Alman Kasım Devrimi’nin önderlerindendir. Alman burjuvazisinin Rosa ve Karl’ı katletmesinin ardında yatan gerçeklik, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki tarihsel mücadelede anlamını bulur.

Almanya savaşa girdiğinde, şovenizme kararlılıkla karşı çıkan bir avuç devrimciden ikisidir Rosa ve Karl. Burjuvazinin onlara olan kin ve nefretinin nedenlerinden biri onların bu tutumudur. Ama en önemlisi, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in, üyesi bulundukları Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin yöneticilerinin yaklaşan işçi devrimine sırt çevirmelerinin karşısında durmalarıdır. Yaklaşan devrimi boğmanın ancak onun önderlerini katletmekle mümkün olacağını bilen Alman burjuvazisi ile devrimden öcü gibi korkan reformistler, Rosa ve Karl’dan kurtulmak için onları barbarca katlederler. Ama aradan yüzyıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, Rosa’nın “Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm” şiarı bugün hala dilden dile dolaşmaktadır. Karl Liebknecht’in Alman burjuvazisinin çıkarları için cepheye sürülen işçi sınıfına “Asıl düşman kendi ülkemizdedir” diyerek seslenişi de hala yol göstermeye devam etmektedir.

Mustafa Suphi ise Türkiye’deki ilk komünist partisinin kurucusu ve önderidir. TKP, Osmanlı İmparatorluğu’nun birinci emperyalist savaştan yenik olarak çıktığı ve işgalci ülkeler tarafından sömürgeleştirildiği dönemde, 1920 yılında kurulur. Ekim Devrimi’nin yarattığı sarsıcı etki birçok ülkede ulusal kurtuluş savaşlarını da tetiklemiştir. Mustafa Suphi Anadolu’da gerçekleşen kurtuluş savaşına katılmayı kaçınılmaz bir görev olarak görür. Fakat Mustafa Suphi ve yoldaşlarının sosyalist fikirlerini tehlikeli gören Türkiye burjuvazisinin temsilcileri, onları öldürmek için gözlerini bile kırpmazlar. Karadeniz’de hunharca katledilirler.

Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Mustafa Suphi gerek düşünceleri gerekse pratikleriyle burjuvazinin korkulu rüyası olmuşlardır. Düşünceleri ve eylemleri hala dünya işçi sınıfına yol göstermektedir. İşçi sınıfının bu yiğit ve cesur önderlerinin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.