6 Şubat günü peş peşe yaşanan iki büyük ölçekli depremle koca bir yıkım yaşandı. Bu büyük felaketle birlikte enkaz altında kalan ise yirmi yıllık AKP düzeni ile birlikte devlet gerçeği oldu. “Bir gece ansızın” Suriye’ye girmekten söz edenler, günler boyunca enkaz altında yaşam savaşı veren vatandaşlarını ölümle baş başa bıraktılar.
Altında kaldıkları enkazı bir kez daha tehditler ve provokasyon edebiyatı ile gizlemeye çalışırlarken, depremzedelerin yardımına koşan ise bütün bir halk oldu.
Önce depremlerden sağ kurtulanlar koştular enkaz başlarına. Ardından ilerici ve sosyalistler başta olmak üzere binlerce insan koştu deprem bölgelerine. İnsan yaşamını hiçe sayanlar daha ne yapacaklarına bile karar veremezken, yaşatmak için binlerce el uzandı moloz yığınlarına… Arama kurtarma çalışmalarının yanı sıra ülkenin dört bir yanında insanlar depremden sağ kurtulanların ihtiyaçlarını karşılamak için seferber oldular. Yardım toplama merkezlerinde karınca gibi çalışan yüzlerce insan yardımların yerine ulaşması için çabaladı. İşçiler fabrikalarda ihtiyaç malzemeleri toplamakla yetinmediler; battaniyeler diktiler, eski varillerden sobalar yaptılar. Enkazların başına iş makinelerini bile dayanışma ile kendileri bulup getirdiler.
Oysa tüm bunları daha ilk saatlerden itibaren “bizim işimiz inşaat” diyen “devlet”in kendisinin yapması, tam bir seferberlikle harekete geçmesi gerekiyordu. Yıllardır besledikleri 5’li inşaat çetesinin araç ve gereçlerini arama kurtarma çalışmaları için seferber etmelerinin de hiçbir güçlüğü yoktu.
Ama onlar bunları yapmadıkları gibi, enkaz altındaki insanların yardım çığlıklarını ilettikleri, hangi enkazdan ses geldiğini insanların birbirine haber verdiği twitter’ı bile erişime kapattılar. Yardıma koşan insanlar sadece doğal bir felaketle değil, siyasal bir afetle de mücadele ettiler. Toplumun üzerine çöken siyasal afete rağmen dayanışma ile yaşamı yeniden örgütlediler.
Hem de bunu yıllardır “her koyun kendi bacağından asılır”, “gemisini kurtaran kaptan” sözleriyle büyütülen, başkalarının acılarına adım adım duyarsızlaştırılan bir halk başardı. Tüm imkansızlıklara, önündeki tüm engellere rağmen insanlık sınavını alnının akı ile geçti.
Bilim insanlarının döne döne yaptığı uyarılara rağmen öncesinde hiçbir önlem almayan, dolayısıyla çok ağır bir yıkımın sorumluluğunu taşıyan devlet ise afetin ardından da yapması gerekenleri yapmadı. Enkaz altındaki canlı insanlar ölüme terkedilerek, büyük bir insanlık suçu işlendi.
Doğal bir afet olan depremle mücadele öncesi ve sonrası ile bir bütündür. Kentsel planlamanın doğru yapılması, binaların kâr amacı ile değil insan ihtiyacına yönelik yapılması, olası bir afet karşısında nasıl müdahale edileceği vb., depremlerin yol açabileceği yıkımları en aza indirmek için ilk elden yapılması gerekenlerdir. “Afet” gerçekleştikten sonra ortaya çıkabilecek kriz durumlarını yönetmek ise ancak birikmiş toplumsal imkanların doğru bir şekilde organize edilmesi ile aşılabilir. Bütün bunlar ise, üretilen zenginliklerin, güç ve imkanların emekçilerin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılabilmesini gerektirir.
Emekçiler sahip oldukları imkanlarla ellerinden gelenin en iyisini yapabilmek için büyük bir çaba harcadılar. Gerçekçi oldular, imkansız denileni başarmak için tüm güçleri ile seferber oldular.
Şimdi, dayanışma ruhu ile gösterilen bu çabayı siyasal afetle hesaplaşmak için örgütlü bir güce dönüştürme zamanı! Şimdi, depremle ve her türlü doğal afetle baş edebilmek için siyasal bir afet olan kapitalist sömürü düzeni ile hesaplaşma zamanı!
Şimdi tarihin gördüğü en gerçekçi çözüm için, sosyalist işçi-emekçi iktidarı için seferberliği büyütme zamanı!