Alınmayan tedbirler bilmezlikten değil. Devletin elindeki muazzam imkanların seferber edilmemiş olması sadece beceriksizlikten değil. Bilim ve akıl karşısındaki bu körlük sadece cehaletten kaynaklanmıyor. Tüm bunların gerisinde bir sınıf mantığı var.
6 Şubat gününden bu yana toplumun önemli bir kesimi tarifsiz bir acı, kabına sığmaz bir öfke içinde. Büyük ölçüde engellenebilecek bir felaket büyük bir insan kırımına yol açmış bulunuyor. 30 bini aşkın insanımız yaşamını kaybetti. Yaralı sayısının ise 80 binden fazla olduğunu söyleniyor. Resmî açıklamalara göre bile tablo bu denli korkunçken, gerçeklik yansıtılanın çok ötesinde. Zira enkazın altından çıkarılamayan on binlerden kimse söz etmiyor.
İktidar mensupları, devlet görevlileri gerçekleri örtmek için uğraşıp dursunlar, ortadaki faciayı açıklayabilecek tek bir söz, olanları mazur gösterecek tek bir gerekçe yok. İçinde yaşadığımız rant ve sömürü düzeni, dümeninde bulunan AKP iktidarının tercih ve becerisizlikleriyle milyonlarca emekçinin üstüne çökmüştür. Ne “doğal afet”, “kader”, “fıtrat” denilerek gerekli önlemlerin alınmadığı gerçeğinin üstü örtülebilir. Ne de yaşanan “çok büyük bir depremdi” denilerek, düzenin içine düştüğü acz ve çaresizlik açıklanabilir. Siyaset düzenbazlarının artık alıştığımız arsızlıkları ile “devlet elinden gelen bütün önlemleri” aldı demesinin, her bir enkaz alanından yükselen “devlet nerede” feryatları karşısında hiçbir hükmü yok. Şu kadar kaynak ayrıldı, şu kadar yardım yapıldı istatistiklerinin “bir yanda soğuk, bir yanda ölüm var, bir tek yardım yok” diyen halkın haykırışları karşısında bir geçerliliği yok. Neredeyse depremin nerede olacağına dahi işaret eden deprem bilimcilerinin uyarılarına, meslek odaları tarafından sunulan raporlara, proje ve önlem önerilerine rağmen, “deprem doğal bir olaydır” sözlerine sığınmanın hiçbir inandırıcılığı yok.
Son 40 yılda gerçekleşen Gölcük, Düzce, Van gibi depremlere rağmen neden hiçbir önlem alınmıyor diye bir kez daha sormayacağız bu düzenin efendilerine. Neden bilimsel uyarılara kulak verilmedi, binalar neden depreme dirençli hale getirilmedi demeyeceğiz. Siz ne biçim bir beceriksizlik içindesiniz ki, o çok güçlü devletiniz günlerce ulaşamadı enkaz alanlarına vurgusu yapmayacağız. Elinizdeki muazzam imkanlara rağmen neden depremzedeler hala açlık, sefalet ve hastalıkların pençesinde diye de sormayacağız…
Zira en iyi biz işçiler biliyoruz, kâr ve rant anlayışı üzerine inşa edilen bir düzende yaşadığımızı. Emekçilerin ölümlerine “zayiat” diye bakıldığını, daha önce yaşadığımız iş kazalarında, madenci katliamlarında tekrar tekrar yaşayarak en çok biz gördük. Gözü kâr hırsı ile kör olmuş, vicdanı kararmış, kendi sefil çıkarları için tüm toplumu feda etmekten çekinmeyen bir avuç para babasının düzeni bu.
Alınmayan tedbirler bilmezlikten değil. Devletin elindeki muazzam imkanların seferber edilmemiş olması sadece beceriksizlikten değil. Bilim ve akıl karşısındaki bu körlük sadece cehaletten kaynaklanmıyor. Tüm bunların gerisinde bir sınıf mantığı var. Kâra, ranta, soygun ve talana dayalı sermaye düzeni gerçekliği var. Bir avuç asalağın çıkarları uğruna işçi ve emekçilerin yaşamının hiçe sayılması var…
Bizim de tuttuğumuz bir defter var. 6 Şubat 2023, bir doğal afetin devlet eliyle bir katliama dönüştüğü tarih olarak kazındı bu deftere. Ne tüm amacı kendi iktidarını korumak olan AKP iktidarının halkın öfke ve tepkisini sindirmek için salladığı OHAL sopasından korkacağız. Ne de oluşan öfkeyi göçmenlere yöneltmeye dönük oyunlarınıza aldanacağız.
Kayıplarımıza and olsun ki, tüm bu suçların hesabını soracağız! Ölüm ve sömürü düzeninizi er ya da geç yıkacağız!