Henüz yeterince örgütlü olmadığı halde ortaya çıkan halk dayanışması, emekçi halkımızın ne kadar büyük bir potansiyel taşıdığını gösterdi. Şimdi görev bu büyük dayanışma eylemini gerçek bir mücadele gücüne dönüştürmektir.
Depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi ölü sayısını kademeli açıklayan hükümetin verilerine göre bile yaşanan can kaybının boyutları çok yüksek. Binlerce yaralı tedavi görüyor. Bölgede kalan milyonlarca emekçinin ise geleceği belirsiz.
Halkın ilk andan itibaren içine girdiği büyük dayanışma seferberliği, ilerici ve devrimci kurumlar ile emek örgütlerinin yardım kampanyaları olmasa, bölgede kalanlar her türlü insani koşuldan mahrum olarak kendi kaderleriyle baş başalar. Kendilerini başka bir şehre atabilenler için de durum çok farklı değil. Onlar da başta barınma olmak üzere birçok sorunla boğuşmak zorundalar.
Hala bölgeye yeterli sayıda tuvalet yapamayan, insanlara başlarını sokacakları bir çadır bile sağlamayan iktidar hemen yeni inşaat hazırlıklarına girişmiş durumda. Durum o kadar trajik ki, şuraya konut yapacağız, buraya park yapacağız diyerek, şehirlerin planlamasını oracıkta çiziktiren bakanlar ve milletvekilleri dolaşıyor ortalıkta. Sanki çöken binalar başka bir ülkedeymiş, tüm bu yıkımın sebebi kendileri değilmiş gibi inşaatçılığı ile övünüyor AKP’nin lideri.
Toplumsal zenginliğin büyük çoğunluğunu elinde tutan sermaye sınıfı ile devlet neredeyse kör bir inatla bölgedeki insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek reel bir plan ortaya koymuyor, koyamıyor. Sermaye sahiplerinin derdi depremin yol açacağı ekonomik faturadan kurtulmak. Demek oluyor ki, bu faturayı gene kıt kanaat geçinen işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkacaklar. Baştan beri kendi bekası dışında bir şey düşünmeyen AKP iktidarı ise seçimi erteleme hesapları içinde. Bölgede ilan edilen OHAL’i, gönüllülerin kurduğu yardım merkezlerine çökmek, bölgeye dayanışma için gelenlere baskı uygulamak için kullanan iktidarın son marifeti ise, bölgede her türlü sendikal faaliyeti yasaklamak oldu.
Devletin göstermesi gereken asgari sorumluluğun halk tarafından üstlenildiği, buna karşı ise iktidarın “devlete eş koşturmayız” diyerek halkın yardım kampanyasını engellemeye çalıştığı bir garabet yaşanıyor ülkede. Milyonlarca kişi ise en temel insani ihtiyaçlarından mahrum halde yaşam savaşı veriyor.
Tüm bu tablo, depremle birlikte çökenin aynı zamanda mevcut düzen ve onun çürümüş kurumları olduğunu gösteriyor. Durumun farkında olan, bir yandan depremzedelerin yaralarını sarmaya çalışan, öte yandan gelecekte bu tür büyük felaketlerin yaşanmasının önüne geçmek isteyen herkes aynı şeyi tartışıyor. Ne yapmalıyız?
Toplumsal dayanışmayı siyasal bir hesaplaşmaya dönüştürmek!..
Daha depremin ilk gününde bir seferberliğe dönüşen büyük halk dayanışmasının önemi ve anlamı elbette çok büyük. Bu dayanışma seferberliği yalnızca deprem mağduru on binlerce insanın ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamadı, aynı zamanda mevcut sömürü ve rant düzeninin tüm çabalara rağmen kendisiyle birlikte tüm toplumu çürütemediğini de gösterdi. Bu dayanışma seferberliğinin her alanda sürdürülmesi, büyütülüp geliştirilmesi, diğer şeyler bir yana, deprem mağduru insanların ihtiyaçlarının karşılanması için bile çok gerekli. Ancak bölgede kalanların ve başka şehirlere gitmek zorunda olanların ihtiyaçlarının sadece halk dayanışması ile karşılanamayacağı açık.
Aynı şey ileride gerçekleşecek depremlere hazırlanmak, gerekli tedbir almak için de geçerli. Ebette bilim insanlarının ve meslek odalarının bu konudaki uyarıları, önlem önerileri çok önemli. Ama söz konusu emekçiler olduğunda, bu tedbirlerin ne bireysel olarak alınabilmesi mümkün, ne de yağma ve rant düzeninin bugünkü çürümüş kent gerçekliği içinde tam anlamıyla uygulanabilmesi…
Henüz yeterince örgütlü olmadığı halde ortaya çıkan halk dayanışması, emekçi halkımızın ne kadar büyük bir potansiyel taşıdığını gösterdi. Şimdi görev bu büyük dayanışma eylemini gerçek bir mücadele gücüne dönüştürmektir. Başta fabrikalarımız olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında büyük bir örgütlenme seferberliği yaratmak, buradan alınacak güçle tüm bu yaşananların hesabını sormaktır. Depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasının da, sağlıklı yaşanabilir kentler inşa etmenin de, bu ölüm ve sömürü düzenine son vermenin de yolu buradan geçmektedir.