Depremzedelerin ihtiyaçları karşılanmalı!

Depremin ardından yükselen dayanışmanın zayıf kalan yanı, eylemli mücadeleyi daha güçlü örgütlemede yaşanmıştır. Biz sustukça, “yasımızı yaşayalım” dedikçe, sahte şovlara kandıkça, bu kaynaklar emekçi halk için değil sermaye için kullanılmaya devam edecektir.

Depremin etkilediği kentlerde yaşayan emekçi halkın barınma, beslenme, temizlik, sağlık ihtiyaçları başta olmak üzere tüm ihtiyaçları olduğu gibi devam ediyor. İhtiyaçların çoğu emekçi halkın dayanışmasıyla karşılandı. Bu konuda yaşanan onlarca skandal nedeniyle sermaye devletine güvenini yitirenler, yardımlarını güven duydukları kurumlar üzerinden yapıyorlar.

Depremden kısa bir süre sonra devlet kurumlarına neden güven duyulamayacağı bir kez daha görüldü. AFAD binlerce insanımızı enkaz altında bıraktı. Erdoğan ve adamları halka tehditler savurdu. Kızılay çadır satma arsızlığını gösterebildi. Polis “deprem değil, bu bir cinayet” diyenleri copladı. Diyanet evlatlık alınan depremzede çocukların istismarını meşrulaştıran açıklamalar yaptı. Saymakla bitiremeyeceğimiz rezillikler sergilendi.

Dayanışmayı da mücadeleyi de büyütelim!

Sermaye iktidarı emekçilerden kesilen vergiler, haraçlar ile oluşturulan “kamu” fonlarının yönetimini elinde bulundurduğu halde deprem bölgesindeki emekçilerin sorunlarıyla gerçek manada ilgilenmiyor.

Milyonlardan toplanan doğrudan ve dolaylı vergilerle diğer haraçlardan oluştuğu halde bu fonlar bir avuç sermayedarın kasalarını doldurmak için kullanılıyor.

Nitekim işçi ve emekçiler için kullanılmak üzere oluşturulmuş olan İşsizlik Sigortası Fonu da bir kez daha sermayeye peşkeş çekilmiş bulunuyor. Dertleri halkın sorunlarını çözmek olmayanlar yağma, talan ve peşkeşleri tam bir yüzsüzlükle, gözlerimizin içine bakarak yapıyorlar.

Bu tablo yeni değil. Sermaye sınıfının ve iktidarının, insan hayatı, doğanın korunması, çocukların geleceği gibi sorunları yoktur. Onlar için insan “maliyet” unsurudur ve kasalarına daha fazla para girmesini sağlıyorsa önemlidir. Eğer sağlamıyorsa gereksiz “masraf” kalemidir. Depremin ilk günlerinde enkaz altındaki insanlarımızı ölüme terk ederken öncelikle banka kasalarını enkazın altından çıkararak bunu gösterdiler. Sömürü ve rant üzerine kurulu bir düzenden başka bir şey beklenemezdi.

Bu düzen sömürücü olduğu kadar katil bir düzendir ve bu katillerden hesap sorulmalıdır. Dayanışma çabalarımızı bu katliamcı düzene ve dümenindeki iktidara karşı emeğin kurtuluşu mücadelesi olarak örgütlemek, hesap sormak için atılan adımları güçlendirecektir.

Kamu fonları depremzedelerin ihtiyaçları için kullanılmalıdır!

Depremi yaşayan emekçi halkla dayanışmayı sürdürmenin önemi açıktır. Fakat dayanışmanın tüm ihtiyaçları karşılamaya yetmediği ortadadır. En acil ihtiyaç, deprem bölgesinde her geçen gün daha da ağırlaşan sorunları çözmek için gerekli kaynakları sağlamaktır.

Emeği ile geçinen milyonlardan çalınanlarla oluşan devasa kaynaklar-fonlar sermaye devletinin elindedir. Bu kaynakların deprem bölgesindeki ihtiyaçlar için seferber edilmesi gerekmektedir.

Sermaye iktidarının bunu kendiliğinden yapmayacağı açıktır. Bu, ancak büyüyen öfke ve tepkimizin mücadele kanallarına akmasıyla, eylemli mücadeleyi yükseltmekle başarılabilir.

Depremin ardından yükselen dayanışmanın zayıf kalan yanı, eylemli mücadeleyi daha güçlü örgütlemede yaşanmıştır. Biz sustukça, “yasımızı yaşayalım” dedikçe, sahte şovlara kandıkça, bu kaynaklar emekçi halk için değil sermaye için kullanılmaya devam edecektir.

Bu gidişatı tersine çevirmek için örgütlü mücadeleyi ve eylemli dayanışmayı büyütmeliyiz. Depremzedelerin tüm ihtiyaçlarının, sermaye ve iktidarın keyfi kullanımı altında olan kaynaklardan acil olarak karşılanması talebini yükseltmeliyiz.