Kadınların ezilmesi ve sömürülmesinin temel nedeni mevcut sömürü düzeninin kendisidir. Seçimlerin ardından iktidar koltuğuna kim oturursa otursun, bu sömürü düzeninin sürmesi için baskı ve eşitsizlikten beslenmeye devam edecektir. Unutulmamalıdır ki, sandıklar çare değil, seçimler çözüm değildir. Kadınlar haklarını ancak örgütlü mücadeleyle elde edebileceklerdir. Özgürlüğümüz düzenin sandıklarıyla değil alanlarda, meydanlarda, işyerlerinde yürüttüğümüz mücadelelerin ürünü olarak kazanılacaktır.
Düzen partileri önümüzdeki süreçte iktidar koltuğuna oturabilmek için ardı ardına vaatler sıralamaya devam ediyorlar. Bu vaatler arasında kadınların hakları özel bir yer tutuyor. Zira geride kalan dönem, işçi ve emekçiler için ağır bir yıkımın yanı sıra kadınlar için çok daha büyük zorluklara sahne oldu. Toplumun yarısını oluşturan ve sürekli saldırı politikalarıyla yüzyüze kalan kadınların oyu üzerinden tartışmalar sürüyor. Seçimin kaderini kadınların belirleyeceği söyleniyor.
İşçi ve emekçi kadınlar genel seçimleri, 21 yıllık AKP iktidarı döneminde haklarının bir bir tırpanlandığı koşullarda karşılıyorlar. Kadınların işgücüne katılımı daha da azaldı. Kuralsız ve güvencesiz çalışma daha da yaygınlaştı. İşyerlerinde baskı, taciz, mobbing olağan uygulamalar haline geldi. İktidarın çıkardığı yasalarla, izlediği politikalarla kadınlar üzerindeki şiddet daha da yaygınlaştı. Şiddete karşı mücadelede uluslararası nitelik taşıyan İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı feshedildi. Her fırsatta çocuk istismarı meşrulaştırılmaya çalışıldı. Seçimlere giderken Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi ile yapılan pazarlıklar ise, AKP iktidarının geride kalan son hak kırıntılarını bile gasp etmeye ne kadar hazır olduğunu gösterdi.
Tüm bu hak kayıplarında imzası bulunan AKP iktidarı sanki kadınlara pervasızca sözler söylenmemiş gibi, sanki kadınlar her fırsatta aşağılanmamış gibi davranıyor. Sanki kadınlar üzerinden kirli pazarlıklar yapılmamış gibi seçim beyannamesinde pembe tablolar çizmeye, tam bir riyakarlıkla kadınlardan oy istemeye devam ediyor. Kendi dönemlerinde kadın istihdamının arttığını, kadınların eğitim oranının yükseldiğini söylüyor. Kadınların çalışmasının önündeki en temel engel olan çocuk bakımı için kreşler konusunda ciddi adımlar attıklarını iddia ediyor. Daha trajik olanı ise şiddeti engellediklerini ileri sürebilmeleri. Hatta geçtiğimiz günlerde kirli seçim pazarlıklarının parçası olan 6284 Sayılı Yasa’yı kaldırmayı kabul eden kendileri değilmiş gibi, bazı AKP yöneticileri 6284 Sayılı Yasa’yı yasalaştırmaktan büyük bir gurur duyduklarını belirtiyorlar. Çocuk yaşta evlilikle de mücadele ettiklerini söyleyebilecek kadar arsızlaşabiliyorlar. Ne de olsa yalanın bini bin para…
AKP iktidarının yerine sermaye düzeninin dümenini eline almaya hazırlanan Millet İttifakı da kadınlarla ilgili vaatlerde bulunmaktan geri kalmıyor. Süslü vaatlerin içinde kadınların gerçek sorunlarını ele alan, ona çözüm getiren elle tutulur bir öneri bulunmuyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı tutumun seçim beyannamesinde yer almaması konusundaki tutarsızlığı, sözde aileyi korumak adına kadınları baskı altında tutan söylemlere verilen tavizler tamamlıyor. Kadınları cendere altında tutan ataerkil düzenden asla bahsedilmiyor. Kadın girişimlerinin önünü açmak, kadın istihdamını artırmak vaatleri verilirken, kadın işçilerin yaşadığı temel sorunlara ise bir türlü sıra gelmiyor.
Seçimlerin bir başka odağını oluşturan reformist partiler kuşkusuz kadınların temel sorunlarını dile getiriyorlar. Ama bu sorunların temel kaynağının kapitalist sömürü düzeni olduğu gerçeğinin üstünden özel bir çabayla atlıyorlar. Böylece düzen içi çözüm ve önlemleri kadınların kurtuluşunun teminatı olarak sunulabiliyorlar.
İşçi sınıfı ve emekçiler gibi kadınlar da en temel haklarını bugüne kadar seçim sandıkları ile değil dişe diş mücadelelerle kazandılar. Yakın tarihimiz bile bunun pek çok örneğini sunmaktadır. Son on yıldır ülkede gelişen kadın hareketi, iktidarın baskı ve ayrımcılık politikalarının karşısına temel bir güç olarak çıktı. Sokaklarda, meydanlarda sesini yükseltti. Kadınların sandıklarından çok daha güçlü olduğunu her fırsatta kanıtladı.
Kadınların ezilmesi ve sömürülmesinin temel nedeni mevcut sömürü düzeninin kendisidir. Seçimlerin ardından iktidar koltuğuna kim oturursa otursun, bu sömürü düzeninin sürmesi için baskı ve eşitsizlikten beslenmeye devam edecektir. Unutulmamalıdır ki, sandıklar çare değil, seçimler çözüm değildir. Kadınlar haklarını ancak örgütlü mücadeleyle elde edebileceklerdir. Özgürlüğümüz düzenin sandıklarıyla değil alanlarda, meydanlarda, işyerlerinde yürüttüğümüz mücadelelerin ürünü olarak kazanılacaktır.