6284 Sayılı Yasa’dan ne istiyorlar?

Güçlenip gelişen bir kadın hareketinin varlığına rağmen İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kadınların kazanılmış hakların tırpanlanmasının önüne geçilememiştir. Bunun da en temel sebebi (ki bu kadın hareketinin de en temel zaafıdır halihazırda) kadın sorununun, erkekler dahil olmak üzere işçi ve emekçilerin ortak mücadelesinin ana başlıklarından biri haline getirilmesinde yaşanan başarısızlıktır.

Biz kadınların mücadelesinin ürünü olarak ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının yarattığı basınçla AKP iktidarı 11 Mayıs 2011’de İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamak zorunda kalmıştı. Bu sözleşmenin iç hukuktaki yansıması olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ise 20 Mart 2012’de yürürlüğe girdi.

AKP iktidarı, onun güdümündeki yargı ve düzenin kolluk güçleri yıllarca sözleşme ve yasanın hükümlerini uygulamak konusunda büyük bir direnç gösterdi. Sonunda AKP iktidarı bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Bunun kadına yönelik şiddeti teşvik edeceğine dair itirazlara yanıt olarak, kadına yönelik şiddete karşı zaten 6284 Sayılı Yasa’nın yeterli olduğu söylendi. Dün İstanbul Sözleşmesi’ne karşı 6284 Sayılı Yasa’ya sarılanlar, bugün 6284’ü kaldırmak için kolları sıvamış durumdalar. Bu hazırlıklar Cumhur İttifakı ve Yeniden Refah Partisi arasında yapılan ittifak görüşmeleri sırasında iyice ayyuka çıktı.


Peki günlerce seçim sürecinin tüm taraflarının gündemine oturan 6284 Sayılı Yasa ne içeriyor? AKP iktidarı ve kol kola girdiği gerici odaklar 6284’ten ne istiyor? Yasa özü itibariyle, kadına yönelik şiddete karşı (şiddet fiilinin gerçekleşmesinin ardından), devletin kurumlarıyla beraber alması gereken önlemleri içeriyor. Bu açıdan da önemli eksiklikler taşıyan yasa, şiddeti önleyici uygulama ve politikalara dair bir muhteva ise taşımıyor. Dahası yasa ailenin korunması yaklaşımı ile sorunu kadına yönelik şiddetten çıkararak aile içi taraflar arasındaki şiddete indirgiyor. Böylece kadının gördüğü şiddetin toplumsal eşitsizlikten ve ataerkil düzenden kaynaklandığı gerçeğini görünmez kılıyor. Buna rağmen tüm gericiler koro halinde, yasanın “erkeği olağan şüpheli” olarak gösterdiğini, alınan koruma tedbirlerinin ailenin yapısına tehdit oluşturduğunu iddia ediyorlar. Zira onların aile diye tanımladığı, erkeğin kadın üzerinde şiddet dahil her türlü baskıyla hakimiyet sağladığı bir kurumdan ötesi değil. Bu kurumsallaşma içinde kadına düşen, gördüğü her türlü zorbalığa rağmen “kendi asli görevleri” olan ev işleri, doğurma, erkeğin cinsel ihtiyaçlarının karşılanması vb.’ni her durumda yerine getirmesi oluyor.

Yeniden Refah Partisi’nin genel başkanı Fatih Erbakan’ın şu sözleri esas hedeflenenin ne olduğunu ortaya koyan örneklerden bir tanesi: “Boşanma ve ayrılma istiyorlar. Aile ortadan kalksın istiyorlar, üreme ve çoğalma istemiyorlar”. Yani kadın şiddet görse dahi boşanmamalı, temel görevi olarak doğurmalı ve erkeğe hizmete devam etmelidir.

AKP iktidarıyla birlikte hareket eden gerici odakların asıl derdi kadınların ezilmesinden ve sömürülmesinden beslenen bu düzenin sürmesidir. Aile üzerine söylemlerle gizlenmeye çalışılan erkek egemen düzenin kutsallığı ve dokunulmazlığıdır. Bu egemenliğin her türlü baskı aygıtıyla pekiştirilerek kadınlar üzerindeki tahakkümün devamının sağlanmasıdır. Bu yüzden 6284 Sayılı Yasa da İstanbul Sözleşmesi de bu cenahın saldırısı altındadır.


Sınıf mücadelesinin bizlere öğrettiği bir gerçek var. Yasalar mücadelenin ardından topallayarak gelir. Bu söylediğimiz, kadına yönelik şiddete karşı yasal kazanımlar için de geçerli. Bu açıdan sorun hiç de kendi içinde bir yasayı savunup korumak değil, bu yasaya dair tartışmalardan hareketle kadınların kazanımlarına karşı olan saldırılara set çekmektir. Yasada var olan bazı işlevli maddelerin korunup uygulanmasını sağlamanın da kadınların temel hakları konusunda daha fazla kazanım elde etmenin de yolu buradan geçmektedir.

Güçlenip gelişen bir kadın hareketinin varlığına rağmen İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kadınların kazanılmış hakların tırpanlanmasının önüne geçilememiştir. Bunun da en temel sebebi (ki bu kadın hareketinin de en temel zaafıdır halihazırda) kadın sorununun, erkekler dahil olmak üzere işçi ve emekçilerin ortak mücadelesinin ana başlıklarından biri haline getirilmesinde yaşanan başarısızlıktır.

Seçimlerin ardından oluşan iktidar bileşeni düşünüldüğünde 6284 Sayılı Yasa’ya dönük saldırıların artacağı açıktır. Bu yasa şahsında kadınların haklarına yönelik saldırılara barikat örmek öncelikle işçi kadınların görevidir.