Bu düzene mahkûm değiliz!

Onların, bir avuç kapitalist ile uşaklarının dünyasında cehennemi yaşamaya mecbur değiliz. Ağaca, suya, taşa, toprağa, insana düşman bu düzeni kabul etmek zorunda değiliz. Uzun saatler boyunca kölece koşullarda çalışmak, sermaye büyürken yoksulluğu ve sefaleti iliklerimize kadar hissetmek mecburiyetinde değiliz.

Akbelen’deki orman katliamı, kapitalist düzenin ve bu düzenin iktidar koltuğunda oturan AKP’nin özeti niteliğinde. AKP’nin yandaş şirketlerinden Limak Holding’in maden sahasını genişletmek için giriştiği ağaç kıyımı, köylülerin ve desteğe giden insanların direnişine rağmen devam ediyor. Jandarma, valilik, bakanlık ve AKP iktidarı tüm olanaklarını seferber ederek sermayenin önünü açmaya, doğaya ve insanlığa düşman adımları hayata geçirmeye çalışıyor. Tam bir gözü dönmüşlükle toprağına, ağacına sahip çıkan insanlara gaz bombalarıyla, tazyikli suyla saldırıyor. Gözaltılarla insanlar yıldırılmak isteniyor.

Tüm ülkenin gözleri önünde sermayenin para hırsının safında ve toplumun karşısında olduklarını ortaya koyuyorlar. Ülkenin taşına, toprağına, insanına düşman bu adımlar sadece bugünü değil, gelecek kuşakların yaşamını doğrudan etkileyecek bir mahiyet taşıyor. Ancak tüm bunlar ne kapitalist patronların ne de saray iktidarının umurunda…

Sadece Akbelen değil yaşamın her alanı bu düzenin yarattığı çok yönlü yıkımı yaşıyor. Ülke ekonomik, sosyal ve siyasal bir enkazı andırıyor. Adına kapitalizm denilen bu sömürü ve yağma düzeni işçi ve emekçilere koyu bir karanlığı yaşatıyor. Yaratılan enkazın bedelini toplumun geniş kesimleri öderken, bir avuç asalak kapitalist ise tarihinin en büyük kâr oranlarına ulaşmakla övünüyor. Bu düzen sermayenin düzeni ve her şey sermayenin ihtiyaçlarına göre şekilleniyor.

AKP yıllardır ülkeyi din ve milliyet temelli önyargıları kışkırtarak yönetiyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin bilinçlerini teslim almak için tüm imkanlarını kullanıyor. Yalanın, manipülasyonun yetmediği yerde devreye giren baskı ve zor politikaları ile toplumu hareket edemez hale getirmek istiyorlar. Ülkede yaratılan katmerli emek sömürüsünü, kölece çalışma ve yaşam koşullarını, doğanın ve çevrenin kapitalist şirketler tarafından talan edilmesi gerçeğini yalanlarla perdelemeye çalışıyorlar. Saray iktidarının gerici-sefil ihtiyaçları ve bir avuç para babasının çıkarları uğruna doğaya, emeğe, insana dair ne varsa hepsini ayaklar altına alıyorlar. Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor.

Düşük ücretlerle, açlık sınırında kuru maaşlarla çalışmak ve yaşamak zorunda bırakılan işçiler ve emekçiler seslerini yükseltiyor. Ülkenin birçok noktasından işçi direnişi haberleri geliyor. İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak isteği yayılıyor. Hayat pahalılığına, katmerlenen vergi soygununa, sefalet düzeyinde eşitlenen maaşlara tepki artıyor. Sermayenin tek adam diktatörlüğünün yok saymaya çalıştığı öfke ve tepki artık kabına sığmıyor. 

Kamu emekçileri bir yandan ek zam istiyor diğer yandan toplu sözleşme görüşmeleri öncesi taleplerini dile getiriyor. TÜİK’in yalan rakamları, sarayın kalem oyunları yoksulluğu gizleyemiyor. Kimse evdeki hesabı çarşıya uyduramıyor. Açlığın açlığını yaşayan emekliler göstermelik zamlara öfke kusuyor. İnsanca yaşanabilecek bir ücret istiyor ve vergilerin boğuculuğuna isyan ediyor. Temel tüketim ürünlerine gelen fahiş zamlar hemen her gün ülkenin değişik yerlerinde protesto ediliyor. Akbelen’de doğasına, ormanına sahip çıkan köylüler gibi kapitalist düzenin doğa ve çevre katliamına karşı birçok yerde mücadele sürüyor.

Henüz sınırlı, parçalı, dağınık olan bu tepki ve eylemler toplumun derinlerinde mayalanan mücadele eğilimine işaret ediyor. Kapitalist düzenin AKP eliyle yarattığı çok yönlü krizlerin faturası artık işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kaldırabileceği düzeyin çok ötesinde. Başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun farklı kesimlerinin biriken öfkesinin örgütlenmesi, parçalı ve dağınık yapısının aşılması çabası, toplumun içine hapsedilmeye çalışıldığı bunaltıcı atmosferi bir çırpıda dağıtabilir.

Bu düzene mahkûm değiliz. Onların, bir avuç kapitalist ile uşaklarının dünyasında cehennemi yaşamaya mecbur değiliz. Ağaca, suya, taşa, toprağa, insana düşman bu düzeni kabul etmek zorunda değiliz. Uzun saatler boyunca kölece koşullarda çalışmak, sermaye büyürken yoksulluğu ve sefaleti iliklerimize kadar hissetmek mecburiyetinde değiliz. Tüm değerleri biz işçiler yarattığımız halde en insani ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamadığımız bu kapitalist düzene karşı, sadece emeğimiz ve yaşam alanlarımız için değil insan kalabilmek için de mücadele etmeliyiz. Kendi dünyamızı, emeğin, eşitliğin ve özgürlüğün dünyasını inşa edebilmek ellerimizde.