Öncü işçiler ortaya çıkan her bir mücadele örneğini kendi mücadelesi gibi sahiplenmelidir. TİS süreçlerine gereken ilgi ve desteği sunmalıdır. En önemlisi de bulunduğu her fabrika ve işletmede işyeri komiteleri ve birlikler etrafında bir araya gelmelidir. Kölece çalışma ve yaşam koşullarına karşı örgütlenmek, her bir saldırıyı “İşgal, grev, direniş!” sloganıyla karşılamak ve buna uygun bir mücadele hattı için harekete geçmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Reel ücretler geriliyor. Alım gücümüz düşüyor. Vergi yükümüz artıyor. Çalışma koşullarımız daha da ağırlaşıyor. Siyasal iktidar ekonomik krizin tüm faturasını biz işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkmak için büyük bir kararlılık gösteriyor. Ekonominin dümenine getirilen ve ekonomiyi reel temeller üzerinde yeniden inşa etmeyi vaat eden Mehmet Şimşek ve ekibinin bu söylemden ne anladığını bir kez daha yaşayarak görüyoruz: Ekonomiyi kurtarmak için halkı yoksullaştırmak! Böylece kurtarılacak ekonominin bizimle ilgili olmadığı, asıl hedeflenenin sermaye sınıfına ve uluslararası tekellere daha fazla kâr sağlamak olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Milyonlarca işçi ve emekçinin koyu bir sefalete mahkûm bırakıldığı bir ortamda burjuva siyasetçiler, sözde iktisatçılar ve kapitalistler sürekli olarak sermayenin yaşadığı kayıplardan, bunların telafisi için devletin yapması gerekenlerden söz ediyorlar. Daha fazla teşvik, daha fazla hibe, daha fazla vergi muafiyeti talep ediyorlar. Oysa tüm veriler ücretlilerin milli gelirden aldığı payın sürekli düştüğünü, buna karşın büyük tekellerin kâr oranlarının düzenli arttığını ortaya koyuyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de kapitalistler yaşanan krizi fırsata çeviriyorlar. Kapitalist sistemin doğasından kaynaklanan bu durum, AKP gibi vurguncu bir iktidarın yönetimi altında arsız bir yağmaya dönüşüyor. Sermaye doğayı, denizi, ormanı, her türlü zenginliği gasp ediyor. Başta vergiler olmak üzere bin bir yolla emekçilerin elinde ne varsa sermaye sınıfının elinde toplanıyor.
Enflasyonla mücadele adı altında alım gücünün düşürülmesine, böylece hizmet ve mamullere olan talebin azalmasına dayanan “yeni ekonomik politikalar”ın yol açtığı sefalete karşı fabrikalardan ek zam talepleri yükseliyor. Yalnızca biz işçiler değil emekçi halkın büyük kesimi, hatta orta sınıflar yaşam koşullarının düzeltilmesini, artan hayat pahalılığına acil çözümler bulunmasını istiyor. Ancak bu tablonun basıncıyla gündeme gelen göstermelik ücret artışları dahi daha cebe girmeden eriyor. Dahası işçi sınıfı ve emekçilerin son çare olarak başvurduğu kredilerle, avans kartlarıyla hayatını idame etmesinin önü de artırılan faizler, kredi kartı kullanımına getirilen sınırlamalarla kapatılıyor. Yani bir yandan zamlarla öte yandan faizlerin yükselmesiyle sırtımızdaki yük alabildiğine ağırlaşıyor.
Krizi fırsata çevirmek isteyen sermaye sınıfı topyekûn saldırıyor. Siyasal iktidar sermaye sınıfının genel çıkarlarını korumada en küçük bir kusur göstermiyor. Düzen muhalefeti bir yandan zamlara, halkın yoksullaştırılmasına tepki gösterir gibi görünürken, öte yandan buna yol açan politikaları destekliyor. Kendisi de esasta bugün uygulananlardan başka bir şey önermiyor.
Bu tablo karşısında işçi sınıfı ve emekçilerin kendi gücüne dayanarak mücadele etmesi dışında bir seçenek bulunmuyor.
Topyekûn bir saldırı elbette ancak topyekûn bir direnişle püskürtülebilir. Bu direniş ise bugünkü koşullarda her bir fabrika ve işletmede düşük ücret dayatmalarına, hak gasplarına karşı örgütlenerek, mücadele ederek inşa edilebilir. Bugün tıpkı 2021’in Ocak-Şubat aylarında olduğu gibi birçok fabrikada eylem ve direnişler gerçekleşmektedir. Yaklaşan MESS toplu sözleşme süreci, yeni başlayan kamu emekçilerinin TİS görüşmeleri, fabrikalardan yükselen ek zam talepleri işçi sınıfının direnişini örgütlemek için önemli imkanlar yaratmaktadır.
Öncü işçiler ortaya çıkan her bir mücadele örneğini kendi mücadelesi gibi sahiplenmelidir. TİS süreçlerine gereken ilgi ve desteği sunmalıdır. En önemlisi de bulunduğu her fabrika ve işletmede işyeri komiteleri ve birlikler etrafında bir araya gelmelidir. Kölece çalışma ve yaşam koşullarına karşı örgütlenmek, her bir saldırıyı “İşgal, grev, direniş!” sloganıyla karşılamak ve buna uygun bir mücadele hattı için harekete geçmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.