Hayatı boyunca sesi kısılmaya çalışılan Ruhi Su, her şeye rağmen türkülerini söylemekten vazgeçmedi. Onun sesi bizim umut ışığımız oldu.
Ruhi Su… Birçoğumuza türkülerimizi sevdiren, yaşamımızı ve mücadelemizi anlatan sayısız şiirin bestecisi bir insan…
Ama ne yazık ki, yine birçoğumuz için sadece adını bildiğimiz, arada türkülerini dinlediğimiz bir insan Ruhi Su…
Oysa, onun kendi yaşamı da baskı ve zulmün, mücadelenin içinde geçmiş bir yaşam öyküsüdür.
Ruhi Su’nun gerçek adı Mehmet’tir. 1912 yılında Van’da doğar. Birinci Dünya Savaşı’nın içine doğan sayısız çocuktan biridir ve anne-babasını hiç tanımamıştır. Kendisini amca ve yengesi olarak tanıtan Adanalı yoksul bir ailenin evlatlık çocuğu olarak dünya ile tanışır.
Birinci Dünya Savaşı Adana’da da peşini bırakmaz Mehmet’in… Savaş koşullarına bir de üvey annesinin dayakları eklenir. On yaşına geldiğinde öksüzler yurduna verilir.
Müzik Öğretmen Okulu’na gitme hayali kurarken öksüz yurtlarında okulu bitiren tüm çocukların askeri okullara gideceği kararı ile kendisini askeri okulda bulur.
Ruhi adını, askeri okulda diğer çocukların kendisi ile dalga geçmesi üzerine seçer.
Aldığı çürük raporu ile önce tekrar öksüzler yurduna döner, oradan Öğretmen Okulu’na geçiş yapar.
1936 yılında Devlet Konservatuarı’na opera sanatçısı olarak girer, radyo programı yapmaya başlar.
1952 yılında TKP üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınır. Sansaryan Han’da aylarca işkenceli sorguda kalır.
En bilinen parçalarından olan ve meşhur olmasını sağlayan “Mahsus Mahal” işte burada, eli kolu bağlı olarak içine tıkıldığı bir tabutlukta düşünülür ve üretilir.
Eşi Sıdıka da onunla aynı gün gözaltına alınmış ve Sansaryan Han’a getirilmiştir.
Yere çömelemeyeceğiniz, ancak biraz kaykılarak sırtınızı dayayabileceğiniz büyüklükteki hücresinde Sıdıka’nın da orada olduğunu, gözaltına alındıktan ancak beş ay sonra fark eder Ruhi Su…
Sansaryan Han’da aylarca kanaması durmayan bembeyaz tenli zayıf Sıdıka, askerler tarafından tabutlukların önüne getirilip bir doktorla görüştürülür. Doktor Sıdıka’ya neyi olduğunu sorar ve yavaş konuşmasını tembihler. Ruhi Su, Sıdıka’yı usulcacık çıkan sesinden bile tanıyacak, Sansaryan Han’da olduğunu, üstelik hasta olduğunu anlayacak, içeride çırpınacaktır. İşte budur “Mahsus Mahal”in hikayesi…
Ruhi ve Sıdıka Su, 3.5 yıl kaldıkları Harbiye Cezaevi’nden 1958 yılında tahliye olurlar. Etimesgut’ta bir işçi lojmanına yerleşirler. Ruhi Su arkadaşlarının nakliye şirketinde eşya taşıyarak yaşamını sürdürür. 1960’dan sonra türkülerini Taksim Gazinosu’nda söylemeye başlar.
1975’te “Dostlar Korusu”nu kurar, 1977’de bir diğer önemli eseri, 1 Mayıs 1977 katliamını anlattığı “Sabahın bir sahibi var!”ı besteler.
1978 yılında romatizma şikâyeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrenir.
12 Eylül sonrasında çalışmalarına baskıcı ortam nedeniyle ara vermek zorunda kalır ve tedavi için yurtdışına çıkışına izin verilmez.
20 Eylül 1985’te hayatını kaybeder. 22 Eylül günü düzenlenen cenaze törenine binlerce kişi katılır. Cenaze töreni 12 Eylül sonrasının ilk büyük kitle gösterisine dönüşmüştür.
Hayatı boyunca sesi kısılmaya çalışılan Ruhi Su, her şeye rağmen türkülerini söylemekten vazgeçmedi. Onun sesi bizim umut ışığımız oldu.