Laiklik dinin siyaset alanından ve kamu yaşamından uzak tutulmasıdır. Dinsel inancın (ya da inançsızlığın) devlet ve genel olarak kamu yaşamı karşısında bireye ait bir sorun olarak kabul edilmesidir. Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Laiklik en çok işçi sınıfının ihtiyacıdır. İşçi sınıfının dil, din, ırk ve mezhep olarak bölünmesi birliğini zayıflatır. Sermaye düzeni bu bölünme ve kutuplaştırmaları bilinçli bir şekilde karşımıza çıkarır. En az bunun kadar önemli bir diğer olgu, laikliğin gerçekten olmadığı bir ülkede vicdan özgürlüğünün de sağlanamayacağıdır. Özgür olmayan insanlar ise kendi çıkarları için mücadele edemezler.
Tarih boyunca din emekçi kitleleri denetim altında tutmak ve kolayca yönetmek için burjuvazinin elinde etkili bir silah olmuştur. Kitleler dini söylemlerle avutulmuş, yeri geldiğinde gene aynı söylemler hak alma mücadelelerinin, ilerici-devrimci eylemlerin karşısına çıkarılmıştır. Dinsel farklılıklar, mezhepsel ve inançsal ayrımlar kitlelerin bölünüp birbirine düşmanlaştırılmasında kullanılmıştır.
Dinin siyasal ve toplumsal yaşamda kullanılması AKP ile de başlamamıştır. Ancak bugün yeni olan, siyasal bir akım olarak dinsel gericiliğin iktidarın dümeninde olmasıdır. AKP çatısı altında birleşmiş dinsel gericilik dini değerleri öne çıkartarak, laikliği din düşmanlığı olarak sunarak kitleleri manipüle ediyor. Toplumdaki bu kutuplaşma kendilerini iktidarda tutarken, sınıfın birliğini bozan bir rol oynuyor.
Bu noktaya gelinmesi hiç de iddia edildiği gibi 100. yılını kutlayan Kemalist cumhuriyetin bir karşı darbe ile yıkılmasıyla gerçekleşmemiştir. Aksine AKP düzeni burjuva cumhuriyetin bugün vardığı yer olmuştur.
Cumhuriyet, AKP ve dinsel gericilik
Cumhuriyet kuruluş döneminde dinsel gericiliğe belli alanlarda darbeler vurup, dinin kamusal alandaki etkisini belli ölçülerde sınırlandırdı. Fakat cumhuriyet daha baştan itibaren dini kendi ihtiyaçları için kullanmaktan da geri durmadı. Bir cumhuriyet kurumu olan Diyanet de bunun bir aracı oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise din ve dinsel gericilik adım adım toplum yaşamında öne çıkarıldı. 1960’lı yılların sosyal uyanışıyla birlikte ise sınıf mücadelesine karşı bir dalgakıran olarak dinsel gericiliğin önü tümden açıldı.
Bizzat devletin özendirmesiyle Fethullah Gülen’in de bir parçası olduğu Komünizmle Mücadele Dernekleri tam da bu dönemde ortaya çıktı. Dinsel gericilik ABD 6. Filo’suna karşı girişilen devrimci gençlik eylemlerine karşı harekete geçirildi, Kanlı Pazar olayları böylece yaşandı. Onlarca işçi grevine dini söylemler kullanılarak saldırıldı. Maraş ve Çorum gibi izleri halen derin bir yara olarak kalan katliamlar da aynı söylemlerle gerçekleştirildi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından ise Türk-İslam sentezi resmi devlet ideolojisi düzeyine çıkarıldı, dinsel gericiliğin önü her koldan açıldı. Bütün bunlar aynı zamanda ABD emperyalizminin Sovyetler Birliği’ne karşı “yeşil kuşak” projesinin ürünü olan adımlardı. Bir dinsel gericilik koalisyonu olan AKP, işte tüm bu tarihsel sürecin ürünü olarak iktidara taşındı. Ve 21 yıllık iktidarı boyunca AKP sermayenin emeğe dönük kapsamlı saldırılarına dinsel kılıf geçirilmesinde son derece mahir davrandı.
Laikliğin ortadan kaldırılması işçilerin inançlarına göre ayrılmasına, bölünmesine, ötekileştirilmesine, böylece işçilerin birbirlerine düşürülmesine yol açar. Gerçek bir laiklik anlayışı eşitlik ve özgürlük üzerine kuruludur. Ancak eşit ve özgür olanlar birleşip ortak bir şekilde mücadele edebilirler. Bu yüzden işçi sınıfının yapması gereken bugünkü sahte kutuplaşmalara fırsat vermeyerek laiklik ilkesine sahip çıkmaktır.