Baskıya, sömürüye, yoksulluğa karşı DİRENİŞ!

İşçi sınıfı ve emekçilerin sadece sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadele etmeleri yetmez. Görev aynı zamanda kurulmaya çalışılan faşist zihniyetli gerici rejime, onun baskı ve zorbalıklarına karşı da direnmektir. Düzen muhalefeti temel önemde bir gerçeği saklayarak yapılan her şeyin tek adamın bekası için yapıldığını söyleyip dursun, baskı ve zorbalıkla asıl korunmaya çalışılan bu köhnemiş sömürü düzeninin kendisidir.

Yaklaşan yerel seçimlere dönük tartışmalar hız kazanırken, işçi sınıfı ve emekçiler yeni yılı ardı arkası kesilmeyen zam haberleri ile karşıladılar. Temel tüketim ürünlerine, ulaşım ücretlerine yeni zamlar yapıldı. Böylece 17.002 liraya çıkarılmış olan asgari ücretin hıncı hemen alınmış oldu. Bazı ihracatçı birliklerden çıkan arsız sesler bir kenara koyulursa, sermaye çevreleri açıklanan asgari ücretten gayet memnun görünüyorlar.

Nasıl memnun olmasınlar ki? İktidar bugüne kadar sermaye sınıfına sunulan destek ve teşviklerin artarak süreceğini vaat ediyor. Başta işsizlik fonu olmak üzere işçinin alınterinden yapılan kesintilerle biriken fonlar sermaye ve devlet tarafından sistematik olarak yağmalanıyor. Vergilerimizden elde edilen gelirler teşvik adı altında sermayeye hibe ediliyor.

TİSK etkinliğinde konuşan Erdoğan “Hiçbir zaman sermaye ayrımcılığı ve düşmanlığı yapmadık, destek asli görevimizdir” diyor. Sürekli tasarruftan bahseden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “muazzam teşvikler” sunmaya devam edeceklerini müjdeliyor. Uluslararası fonlar düşük ücret politikasına tam destek veriyor. Ülkenin kredi notu uzun zaman sonra yükseltiliyor.

Ya işçi sınıfı ve emekçiler? Artık ortalama ücret haline gelmiş olan asgari ücret 17.000 lira. Tabii 2 kuruşu da unutmamak lazım. Türkiye’nin en kalbur üstü kapitalistlerinin örgütü olan MESS, işçilere asgari ücret zammının yüzde 5 fazlasını teklif etmekle övünüyor. Açlıkla boğuşan emekliler 7.500 liranın üstünü alabilmek için Erdoğan’ın şefaatine muhtaç bırakılmış durumda. Yoksulluk sınırının 50 bin lirayı aştığı yerde, ücretlilerin ortalama maaşı bunun yarısına bile ulaşamıyor.

Bu tablo, siyasal iktidarın sermaye sınıfıyla el ele vererek uygulamaya niyetlendiği ekonomik programın dolaysız sonucudur. Bu programın özü “enflasyonla mücadele” adı altında tüm ücretli kesimlerin gelirlerinin kısılmasına dayanmaktadır. Vergiyi tabana yaymak adı altında emekçilerin sırtındaki vergi yükünün daha da artırılması ve yüksek kur-yüksek faiz politikasıyla tefeci fonların ülkeye çekilmesi diğer tamamlayıcı unsurlardır. İşçi sınıfı ve emekçiler için yıkım anlamına gelen bu pervasız uygulamaların önündeki en önemli bariyerlerden biri olan seçim süreci geride kalır kalmaz, siyasal iktidar saldırı politikalarına daha da hız verecektir. Yaşanan yoksullaşma ve düşen alım gücü sorunlarına işsizlik sorununun daha da büyümesi eklenecektir.

Kapitalist sınıf için krizi fırsata çevirmek, işçi sınıfı ve emekçiler için ise daha derin bir yıkım manasına gelen böyle bir program ancak gerici bir baskı rejimi tarafından hayata geçirilebilir. Saray rejiminin artan baskı ve terörü, yeniden kızıştırılmaya çalışılan toplumsal kutuplaşma hamleleri, kendi anayasasını bile çöp haline getiren girişimleri, toplumsal muhalefete yönelik gözaltı ve tutuklama saldırıları, başta Özak Tekstil olmak üzere ortaya çıkan direnişlere tahammülsüzlük bu gerçekten bağımsız düşünülemez.

Bu yüzden işçi sınıfı ve emekçilerin sadece sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadele etmeleri yetmez. Görev aynı zamanda kurulmaya çalışılan faşist zihniyetli gerici rejime, onun baskı ve zorbalıklarına karşı da direnmektir. Düzen muhalefeti temel önemde bir gerçeği saklayarak yapılan her şeyin tek adamın bekâsı için yapıldığını söyleyip dursun, baskı ve zorbalıkla asıl korunmaya çalışılan bu köhnemiş sömürü düzeninin kendisidir.