İşçi sınıfı mücadele tarihi boyunca ablukaları dağıtmayı, kendine vurulan zincirleri kırmayı bilmiştir. Bu ülkede grev hakkı Kavel’de olduğu gibi fiili grevle kazanılmış, 15-16 Haziran 1970’te, DGM eylemlerinde olduğu gibi yasal engeller sokaklarda yırtılmış, Büyük Madenci Yürüyüşü’nde olduğu gibi siyasal iktidara işçi sınıfının gücü gösterilmiştir. Yeni dönemde Metal Fırtınalar, Greifler de bize izlememiz gereken yolu göstermektedir.
Bir tarafta kârlarına kâr katan, üretim rekorları kıran sermaye sınıfı, diğer tarafta ise en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma getirilmiş olan işçi sınıfı ve emekçiler… Bu tablo tam da bizlerin alınterinin azgınca sömürülmesi, yani emek hırsızlığı ile ortaya çıkıyor. Sermaye sınıfı her yol ve yöntemle saldırıyor. Saray rejimi ona hizmette kusur etmiyor. Bir yandan bizim vergilerimizle oluşan birikim, vergi afları ve teşvikler ile onların kasalarına aktarılıyor. Öte yandan işçi sınıfı ve emekçilerin hak arama mücadelelerinin önüne baskı ve yasaklarla geçilmeye çalışılıyor. Sermaye ve siyasal iktidar tarafından kurulan emek karşıtı ittifak yaşamımızı her geçen gün daha da çekilmez hale getiriyor.
Ancak bu tablo karşısında boyun eğip susmak yerine emeğine ve geleceğine sahip çıkanlar da var. Bir dizi ilde farklı işkollarından işçiler seslerini yükseltiyorlar. Sefalet dayatmasına karşı tepkilerini ortaya koyuyor, direniyor, mücadele ediyorlar. İş bırakıyor, eylem yapıyorlar. Karşı karşıya kaldığımız saldırılarla karşılaştırıldığında henüz fazlasıyla sınırlı kalsa da bu eylemlilikler tablosu ne yapılması gerektiğinin örnekleri olarak önümüzde duruyor.
MESS sözleşmesinin ardından MİCHA-MİTAŞ’ta metal işçileri MESS’in sefalet sözleşmesini bile tanımayan sermayeye üretimi durdurarak geri adım attırdılar. Ancak sendikal bürokrasinin tutumundan güç alan sermayedar dayatmalarına sonrasında da devam etti. İşçiler buna yeniden iş durdurarak karşılık verdiler.
CS Wind işçileri düşük zammı kabul etmeyerek üretimi durdurdular.
2005 yılında özelleştirilerek Cengiz Holding’e peşkeş çekilen Seydişehir ETİ Alüminyum’da işçiler sermayenin sefalet dayatmasına ve Özçelik-İş bürokratlarının ayak oyunlarına karşı eyleme geçtiler.
Kamu işçilerinin ek zam talebi ile başlattıkları eylemler sürüyor.
Eylemlerini İstanbul’a taşıyan ÖZAK işçileri gözaltılar ve yasaklamalara rağmen kararlı bir duruş sergilediler.
Birçok fabrikada, tersanelerde, işyerlerinde baskılara rağmen sendikalaşma süreçleri yaşanıyor. Sözleşme süreçleri adım adım grevlere doğru ilerliyor.
Ancak, işçi sınıfının tepkisi her geçen gün biraz daha büyüse de en büyük düşmanı yine kendi örgütsüzlüğüdür.
Sermaye kendi çıkarları için emek sömürüsünü arttırmakta, işçi sınıfını kölece yaşam koşullarına mahkûm etmektedir. Bunu da işçi sınıfının örgütsüzlüğünden aldığı güçle yapmaktadır. Bugün sendikalaşma oranı yüzde 15’tir. Sendikalı işçilerin de üçte biri toplu sözleşme hakkından yoksundur. Madalyonun diğer yüzünde ise, sendikalı ve toplu sözleşme hakkına sahip olduğu halde yine de örgütsüz olan, sendikal bürokrasinin hakimiyeti altında sermayeye boyun eğdirilen işçi sınıfı gerçeği vardır.
İşçi sınıfı emeğine ve geleceğine sahip çıkarken, bu temel önemde gerçeği görmeli ve kendi öz örgütlülüklerine dayanmayı bilmelidir.
Bugün en temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz hale getirildiysek, bunda tek suçlu sermaye ve onun hizmetindeki siyasal iktidar değildir. Onların işçi sınıfı içindeki ajanları olarak rolünü yerine getiren sendikal bürokrasinin bu tabloda çok önemli bir payı vardır. Bu abluka kuşkusuz yeni değildir. Ancak işçi sınıfı mücadele tarihi boyunca bu ablukaları dağıtmayı, kendine vurulan zincirleri kırmayı bilmiştir. Bu ülkede grev hakkı Kavel’de olduğu gibi fiili grevle kazanılmış, 15-16 Haziran 1970’te, DGM eylemlerinde olduğu gibi yasal engeller sokaklarda yırtılmış, Büyük Madenci Yürüyüşü’nde olduğu gibi siyasal iktidara işçi sınıfının gücü gösterilmiştir. Yeni dönemde Metal Fırtınalar, Greifler de bize izlememiz gereken yolu göstermektedir.
Yapılması gereken açıktır. Bugün dışa vuran direnme eğilimini daha da güçlendirmektir. Dağınıklığı ve örgütsüzlüğü aşmak için omuz omuza vermek, karanlığın üzerine yürümektir. Bugün içinde bulunulan karanlık ne denli koyu olursa olsun, son sözü direnenler söyleyecektir.