İşçi sınıfı ve emekçiler, “kim ne veriyorsa beş fazlası” diyerek kendisini kandırmaya aday olan bu rantçı ve soyguncu partilere, onların adaylarına yüz vermemelidir. Bizim geleceğimizi ve şehirlerimizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Rantçı ve soyguncu düzen partilerine oy yok!
Yerel seçim curcunası başladı. Tüm sermaye partileri, bu kapitalist sömürü düzeninde yerel seçimlerin para, rant, ihale, yandaş-eş-dost işe alma, hırs vb. anlamına geldiğini kanıtlarcasına, hararetli bir süreç yürütüyorlar. İttifaklar kuruluyor, dağılıyor. Adaylar belirleniyor, tekrar değiştiriliyor. Adaylık yarışlarında çok para veren ya da torpili büyük olanlar sokakları kendi resimleriyle donatmak imkanına kavuşuyorlar. Arada birbirlerini protesto ediyorlar. Ortada çıkar dışında ortak bir amaç olmayınca, istediklerini alamayanlar hemen istifa ediyorlar. Hatta aday gösterilmeyenler başka partilerden aday bile oluyorlar. “Halka hizmet aşkıyla yanıp tutuşanlar” bir gecede parti değiştiriyorlar. İlke yok, haysiyet yok, ahlak hiç yok… Ne yapıp edip bir koltuk kapmak, koltuğun nimetlerini tepe tepe kullanmak tek hedefleri. Neredeyse her seçim döneminde kanıksanan bu atmosfer yıllar geçtikçe daha rezil bir içeriğe kavuşuyor.
Aday belirleme kavgası sonuçlandığında ise kimin daha fazla yalan söyleme başarısı göstereceğine ilişkin yarış başlıyor. Parti içi kavgalar yerini partiler arası kavgaya bırakıyor. Üst perdeden, ölçüsüz vaatlerle süslenmiş seçim kampanyaları yürütülüyor. Yol yapıyorlar, metro getiriyorlar, herkese mutlu bir hayat, rahat bir kent yaşamı ve şeffaf bir belediye çalışması propagandası yapıyorlar. Yarışta biraz geri kaldığını görenler, daha büyük vaatlerle açığı kapatabileceğini düşünüyorlar. Bugüne kadar bol keseden atılan vaatlerin neden gerçekleşmediği ise hiç gündem olmuyor. Yıllardır ülke yönetenler, kaç dönemdir belediyeleri elinde tutanlar, “şunu yapacağız, bunu edeceğiz” diyorlar. “Peki elinizden tutan mı vardı, şimdiye kadar neden yapmadınız” diyenler az olunca, pervasızlığın sınırı da olmuyor.
Yaklaşan yerel seçimlerde aday olma kavgaları büyük ölçüde noktalandı. Şimdi sıra vaatlerde. Neler yok ki aralarında. Depreme dayanıklı kent inşası, yarı fiyatına ev, 7/24 açık mahalle kreşleri, hibe para, ücretsiz ulaşım hakları ve daha nicesi… 20 yıldan fazladır ülke yöneten, 6 Şubat depremi döneminde Çevre ve Şehircilik Bakanı olan AKP’nin İstanbul adayı Murat Kurum sıralıyor bunları. Hani şu deprem bölgesinde tek bir konut dahi teslim edemeyen, o kadar yardım toplanmasına rağmen yapılacak evleri satmaya kalkan saray iktidarının adayı. Ülkenin doğasını, taşını, tarlasını betona gömen, maden sahalarına açan bakanlığın başında bulunmuş kişi, şimdi yaşanabilecek kentler vaat ediyor. CHP’nin adayı ise bir dönemdir yaptıkları işler üzerine güzellemelerle, neredeyse İstanbul’un tüm sorunlarını çözdükleri edasıyla boy gösteriyor. Ankara bir başka örnek olarak karşımıza çıkıyor. Seçim Ankara’da “karşı taraf ne veriyorsa bir fazlası” mantığıyla yürüyor. Üç bin lira yardıma, “hayır biz beş bin lira vereceğiz” söylemi, seçimlerin ilkesel politikası durumunda. İzmir’de CHP “nasıl olsa kazanıyorum” rahatlığında. AKP ise belki de en “şirin” ve “mahcup” haliyle, biraz da parti logosunu gizleyerek seçim kazanacağını hesaplıyor. Diğer kentler de durum pek farklı değil. İş vaadinde bulunan da var, özgürlük getireceğini söyleyen de…
Küçüğünden büyüğüne, iddiası olanından dostlar alışverişte görsün diye aday gösterenine kadar tüm düzen partileri akıllarına gelen herşeyi sıralıyorlar. Ama yıllardır bu ülkede yağmur yağınca sel basar, deprem olur binlerce canımız yitip gider. Kentler beton yığını olmaktan kurtulamaz, büyük şehirlerde trafik çilesi hiç bitmez. Bir de senede bir yeniden yapılan yollar, belediye koridorlarında ihale koşturanlar, orayı burayı imara açtıranlar, kaynakları eşe-dosta dağıtanlar…
Bu düzenin gerçeği bu! Milyonları açlık, yoksulluk ve kölece çalışmaya mahkûm ederken, bir avuç asalak sermayedarın devasa servetlere sahip olduğu bir düzen bu. Böyle bir düzenin belediyelerinin ve bu belediyeleri kazanma yarışına giren burjuva siyasetçilerinin toplumun ihtiyaçlarına göre davranması beklenemez. Bu yalan ve riyakarlık tiyatrosuna son verilmeden de toplumun gerçek sorunları çözülemez.
İşçi sınıfı ve emekçiler, “kim ne veriyorsa beş fazlası” diyerek kendisini kandırmaya aday olan bu rantçı ve soyguncu partilere, onların adaylarına yüz vermemelidir. Bizim geleceğimizi ve şehirlerimizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Rantçı ve soyguncu düzen partilerine oy yok!